1 Eylül 2015 Salı

Pişmanlık & Mutluluk

Geçmişe dönüp de değiştirmek istediğiniz yollarınız var mı?

Benim var.. Ama geçmişe dönme şansım yok. Buna nereden başlardım bir düşünüyorum da.. Sanırım ilkokul 5'e kadar giden bir yolu var. Ne de olsa sınavların hayatlarımızı değiştirdiği bir ülkede yaşıyoruz.. Hayat seçtiğimiz yollar aldığımız kararlar ile şekilleniyor. Bu ülkede de girdiğimiz sınavlarla. İşte burada dış etkenler devreye giriyor. Mesela o ilk sınavda aldığım puanı sınav iptal edildiğinde 2.sınavda da almış olsaydım şu an nerede nasıl bir hayat sürüyor oluyordum merak ediyorum. Daha mı mutlu olurdum? Daha mı başarılı olurdum? Amaç daha mutlu olmak mı? Hayatta başarılı olmanın kriterleri bunlar mı? Belki de mutluyumdur ama kıymetini bilmiyorumdur. Belki de seçtiğim yanlış insanlar beni mutsuz ediyor? Belki de buna izin vermemek benim elimdedir. Nasıl olacak?

Pişmanlıklarımı çok düşünmek istemem. Geriye dönüp dönüp pişman olmayı hiç istemem. Beni üzmesinler diye bunu yapmam. Ama dönüp bakınca da çok sayıda pişmanlığım var. Çok sayıda yanlış seçim yapmışım. Okul hayatımda normal, hırsları olmayan bir öğrenciydim. Şimdi düşünüyorum da okumuş olmak için bir bölüm okudum. İstediğim mesleği seçemedim. Sonrasında istediğim işi yapayım dediğimde tecrübesizim diye şans veren olmadı. Halbuki ne kadar da istekliydim. Ve hamile kalınca iş hayatına uzun bir ara verdim. Şimdi ailem için işe geri dönmem mi lazım? Peki işe dönersem kızım ne olacak? Bu kadar küçükken onu bırakıp gitmek beni daha mı mutlu edecek? En çok yanında olmam gereken zamanlarda yanında olamayacak mıyım? Eşim mutlu olsun diye mutsuz olacağım bir iş hayatına mı dönmek zorundayım? Zaten başıma ne geldiyse de hep başkalarının mutlu olması için çabalarken gelmedi mi? Kendim için bir şey yapmak istiyorum ama kendi başıma yaşamıyorum ki. Şu an kızımın, kocamın, etraftakilerin bana yükledikleri rolleri yaşıyorum. Kendi rolümü yazamıyorum, yaşayamıyorum!

Tekrar yazının başına gelirsek, geçmişe geri dönemiyorum ve şu an geldiğim noktayı değiştiremiyorum. Bundan sonra ne yapmalıyım? Kaderine razı olmak mı? Kaderini değiştirmek mi? Ya yine seçimlerimden ileride pişman olursam?

Sonra kızım uyanıyor ve mutlu gözlerle bana bakıp sımsıkı sarılıyor. Belki de mutlu olmak bu kadar basit !

21 Kasım 2013 Perşembe

Öz Hakiki Nesobaby Geliyor!



Duyduk duymadık demeyin! Peynir ekmek yemeyin! Bol bol balık yiyin, su için, yoğurt yiyin, cevizdi bademdi fındıktı... bunlar da çok faydalı ama abartmadan yemek lazım ... gibi hayati bilgiler ile geçen bir hamilelik dönemi hikayesine hoşgeldiniz. 

Hamile olduğumu öğrendiğinde kendisine hep çok güldüğüm orjinal komik arkadaşlarımdan Damla'nın ilk cümlesi bu olmuştu. "Anammm Öz Hakiki Nesobaby geliyor! " Hakikaten de geliyor! Hem de anasının kızı olarak geliyor. (Çok hoşuma gittiği için başlığımı da bu cümle ile yaptım) Doktorum bebeğimin cinsiyetini ilk söylediğinde ağlamaya başladım. Dr. Fahri Bey " n'oldu yoksa erkek mi istiyordun?" dedi. Halbuki yıllardır ben hep kız çocuk istiyordum ve sonunda duyduğumda bunun verdiği duygu seli ve rahatlama ile ağlıyordum.

Ben iş görüşmeleri, yaz tatili planları yaparken bir (Temmuz) Cumartesi sabahı şöyle uyandım: Anaaam rüyamda hamileydim hem de bir erkek doğuruyordum, n'ayır n'olamaz! Hamile kalmış olamam! Daha ben işe girecektim, hem şartları da çok güzel, yarın öbür gün teklif gelecek, ik öyle dedi, yok artık daha neler...Derken arkadaşım Emel'le o gün görüştüğümüzde kendisi de o hafta içerisinde beni rüyasında  hamile gördüğünü söyledi. Fazla da kadınsal ayrıntılara girmiyim ayıp olmasın ama bir takım belirtilerden hamile kalmadığımı düşünmeye başladım. Fakaaaat! 1 Hafta sonra, yine bir Cumartesi günü adet olmam gereken gün de birşey olmadığını görünce test alıp yapmaya karar verdim. İnsan o testin üzerindeki sembollere ilk başta anlam veremiyor. Kaderin o çizgilerin elinde gibi.  O anki şoku düşünün. Acaba hamilesin mi demek istiyor değil misin demek mi istiyor? Yazsanıza oraya hamilesin hamile değilsin.. Yok illa prospektüsu okutacak. Gülsem mi ağlasam mı? Yüzünde aptal bir gülümseme ile kala kalıyorsun. 5-10 dk sonra gerçek kafana dank ediyor:

HAMİLEYİM!!!

Tabii şimdiye kadar yazdıklarımdan kimse yanlış anlamasın. Bir kadın için normal şartlarda çok büyük bir mutluluk. Ama planlarında çocuk yapmak henüz yoksa ve yeni bir işe girmek üzere isen hamile olduğunu öğrenmek sende şok etkisi yaratıyor. Sonradan her işte bir hayır vardır diyerek kendimizi bebek fikrine alıştırıyoruz. Tabi bu fikre kadının alışması daha çabuk oluyor. Erkekler bebek doğup kucağına verilmeden baba olacağını idrak edemiyor. 

Hamileliğin ilk günleri çok duygusal geçti. Bir de bendeniz taaa Sardinya adasına halk oyunları festivaline gidip hoppidi hoppidi her akşam 4 yöre dans ettim. Doktorum Fahri Bey o kadar tatlı ve rahat bir insanki " git tabi birşey olacağı varsa olur " diyerek beni destekledi. Bir doktor bunu derken çevrendekiler "hamile hamile ne işin var halk dansları ile? aman dikkat et çok hoplama zıplama" dedi durdu ( Sağolsun arkadaşlar) Sağlıklı bir bebek her türlü şarta rağmen tutunmayı başarıyor. Sağlıksızsa bebeğin ilk aylarda düşmesi daha iyi diyorlar. Çok şükür bebeğimizle ilgili böyle bir sorun yaşamadık. Fakat benim çok sevgili rahmimde önceden yer alan miyomlarım hamilelikle birlikte daha da büyüdükleri için ben kendi kendime ara sıra sorunlar yaşıyorum. En büyüğü 10 cm çapında olan 4-5 miyomum ve bebeğimle birlikte kocaman bir göbeğe sahip oldum. Aslına bakarsan 7-8 aylık göbekleri görünce kendi koca göbeğime şükrediyorum. "Aman benimki küçükmüş yav, bunun daha da büyükleri varmış" diyorum. Benden size tavsiye hamile kalmayı planlıyorsanız ve sizin de miyomlarınız var ise önce o tombik miyomlarınızdan kurtulun anacım. Ben bu durumu fazla ciddiye almadığım için acısını şimdi çekiyorum. Dönem dönem " miyom dejenerasyonu " adı altında çok fena dejenere oluyorum. Miyomlara yeterli kan gitmediği için dejenere oluyorlar ve karın bölgemdeki iç organlarıma baskı sancı ağrı yapıyorlar. Bu da yaklaşık 1 hafta sürüp hareketlerimi çok sınırlıyor. Bebeğe bir etkisi yok ama size etkisi çok. Hamilelikte ağrı kesici almamak gerekiyor fakat katlanılmaz sancılarda doktorun denetiminde bazı ağrı kesicileri kullanabiliyorsunuz. 

Hamileliğin yan etkileri:
Aşırı duygusallık : Olmadık şeylere durup dururken ağlamaya başlıyorsun. Resmi bayramlarda bile ağlar oldum! Bir de sevilmeye aç oldum sürekli beni sevsin gelsin göbeğimi sevsin istiyorum ama hep beni sevsin istiyorum! ( umarım mesajım alınmıştır ;)

Bulantı, kusma : Hamileliğin en kötü yan etkisi kesinlikle bu. İlk doktora gittiğimde " doktor bey bende hiç bulantı yok normal miyim? " demiştim. ( Demez olaydım) Doktor da bana her bünyede değişik etkileri olabileceğini, kimisinin 9 ay boyunca bulantı ve kusma yaşadığını, kimi kadınların da (bunlar şanslı kesim) hiç bulantı yaşamadığını söylemişti. Ben 2. aydan sonra bir anda kusmaya başladım. Ama nasıl bir kusma! Sabah kalkar kalmaz akşam yatar yatmaz. Tuvalete koşarak gitmeler, arabada elinde poşetle seyahatler... Yanımda kovamla yaşar oldum. Bazen gün içerisinde çok severek yediğim yiyecekler bana kusmuk olarak geri dönüyordu. Neyseki arkadaşlarımın da dediği gibi 2. 3 aylık dönemde (yani bu 4. aydan sonrasına denk geliyor) bir anda kusmalarım ve bulantılarım kesiliverdi. Bu da tam bizim Tayland seyahetimize denk geldiği için nasıl mutlu olduk anlatamam. 

Koruma içgüdüsü: Hani diyorlar ya neden hamile kadınlar göbeğini tutuyor? Göstermelik pozlar mı bunlar? Valla ben de anlamazdım hamile kalana kadar. İnsan bebeğinin orda olduğunu bile bile neden göbeğini tutmasın? Temas kurup iletişime geçiyoruz bebişle. Göbeğin üstünden seviyoruz işte napalım?   Tabi başka bir sebebi de yolda yürürken insanlar çarpar diye göbeğimi tuttuğum çok oluyor. Biliyorsunuz bizim insanımız dandun yürüdüğü için göbeğinde bir canlı olduğunu farketmeyip çarpabiliyorlar. Bir de insan normalde hiç korkmayacağı durumlarda daha bir tedirgin olabiliyor. Arabada giderken bile aman diyorsun daha dikkatli olalım. Mesela Tayland'da Fil Safari yapalım dedik son ana kadar bunu çok isteyen ben koca fili görünce panik oldum. Kendim için değil de düşerim bebeğe birşey olur diye korktum. Fakat bu kadar da pimpirikli olmaya gerek yok. Ben icabında (göbeğim elverdiğince) temizliğimi de yapıyorum marketten poşetimi de taşıyorum. Fakaaat acısı da çıkıyor sonradan dikkat. Özellikle bel bölgesinde ve sırtında ağrılara sebep olabiliyor. Yani yine bebeğe değil de olan anneye oluyor. Şimdi kendime bir pazar arabası aldım ve market poşetlerimi onunla taşıyorum. Temizliğe gelince de hala ben yapıyorum. ( Ah çileli başım ahh!)

Gelsin kilolar: Hamilelikle beraber kilolar da bonus olarak size geliyor.  Kıyafetleriniz olmuyor pantalonlar popoya girse de düğmesi kapanmıyor. En rahat eşofmanların beli bile rahatsız ediyor.  Belirli bir büyüklükten sonra ayakkabılarınızı çoraplarınızı eğilip giyemiyorsunuz. Mesela sen 9 kilo almışın bebek daha 450 gr. Bir Victoria Secret mankeni de olmadığıma göre "neyyy 9 mu falan demeyin! Bu nasıl bir denklem henüz çözemedim. Normal yemene devam etsen de ( ben de aşırı bir yemek yeme isteği olmasa da ) aldığım kilolar ortada. Nerden geliyor bu kilolar bilemiyorum? Yine de çok kafaya takmayıp doğal sağlıklı beslenmekte fayda var. Akşamları da belli saatten sonra yemek yememeye dikkat ediyorum. Bir de kendi yoğurdumuzu kendim yapmaya başladımki kalsiyum deposu olan yoğurdu hergün tüketmekte fayda olduğuna inanıyorum. Yoğurt yapması da çok kolay! Arzum Bebe yoğurt makinası ile 6 saatte doğal yoğurdum hazır! 

Merhaba ben "çişli" kız: Göbek şişince mesaneye baskısı da artıyor. Gece de en az 2 kere günde çokça defa kendinizi WC'de buluyorsunuz. Eeee HAMİLELİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİL! 

Unutkanlık: Helali hoş olsun tabi çocuğuma ama zekanızın büyük bir kısmını da bebek alıveriyor sizden. Sakarlık ve unutkanlıkta cabası. Mutfağa gittiğimde kendimi ben niye buraya geldim derken bulabiliyorum. Bak şimdi ne yazacağımı da unuttum :P

Kamu göbeği: Hamilelikle birlikte o göbek bir anda herkesin oluyor. En az 1 kere dokunmadan rahat edemiyorlar. Kamuya açık alan haline gelen bu göbeğe alışmanız lazım.

Uyku halleri: Herkeste uyku yapan hamilelik bende uykusuzluk yaptı. Sabaha karşı 5'te uyanıp yatakta dönüp durduğum çok oldu. Fakat birçok arkadaşımda uyku yaptığını duyuyorum. Şimdi ise uyku düzenim normale döndü. 

Aşerme: Çok klasik bir soru da " neye aşerdin?" Valla ben biraz insaflı bir hamileyim galiba öyle sezonu geçmiş meyveler aşermedim. Ama akşamın bir vakti yaprak sarma  ya da çilekli pasta istediğim oldu. Ben genelde ekranda gördüğüm yiyecekleri istedim. Bunları da bulmak kocam açısından kolay oldu. Sağolsun her seferinde de alıp getirdi. Özellikle de bu durumlarda kocalara çok iş düşüyor. Aşerdiğin yiyeceği bulup getiren kocadan kıymetlisi yok! Bu kadar çocuklarınızı taşıyoruz hamileliğin zorluklarını yaşıyoruz ee biraz da nazımıza katlanın değil mi beyler?

Ben zaten şunu da anlamıyorum. Hamileliğin kahrını kadınlar çekiyor, doğurduktan sonra da çocukların keyfini babalar yaşıyor. Bir de benimki gibi kız çocuk bekliyorsanız. Ben doğurucam kız babaya düşkün olacak : Haksızlık bu! 

4. aydan sonra çok büyük bir sorun yoksa hamilelik daha rahat ve keyifli geçmeye başlıyor. Ultrasona girip bebeğinizin hareket ettiğini görmek tüm dertleri unutturup yüzünüzde aptal bir gülümseme bırakıyor. O ultrason fotoğraflarından halen bebeğin yüzünü tam olarak anlayamasam da parmağı ağzında verdiği pozlar beni çok mutlu ediyor. 16. haftadan sonra bebeğin hareketlerini de hissetmeye başlıyorsunuz. Özellikle tatlı bişeyler yediğimde bizim kız pıtır pıtır hareket ediyor. Bazen durup göbeğimdeki bu ufak hareketleri keyifle izliyorum. 

Bakalım önümüzdeki günler bize neler gösterecek. Ama bu yıl başımıza gelen en muhteşem şey bebeğimizin dünyaya gelmeye karar vermesi oldu sanırım. Aslında Mart başı aramıza katılacak  olan kızımız Defne hanıma şimdiden hazırlıklarımız başladı. Özellikle bebek bakımında güncel tecrübelere sahip kuzenlerim Dilşad ve Elif'e sürekli her konuda danışıyorum. Fazla göbek büyümeden ağır işleri halletmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Nasıl bir bebek olacak, kime benzeyecek, bebek bakımı, emzirmesi gibi sorularla başbaşayım. Bunların hepsi benim için yeni bir macera, bilinmezlik. Her ne kadar en iyisini yapmaya çalışsan da kimse mükemmel ebeveyn olamıyor. Mükemmel olmaya bence hiç gerek yok. Bir insanı dünyaya getirmek işin kolay kısmı, asıl onu yetişirmek, kişiliğinin oluşmasında destek olmak.. İşin en zor kısmı bunlar sanırım. 

Tüm bebeklerin güzel bir dünyaya gelmesi ve sağlıkla mutlulukla aileleriyle büyümeleri dileklerimle bir sonraki yazıya kadar hoşçakalın! :)





19 Ocak 2013 Cumartesi

Öğrencilik çok güzel de...


Öğrenmek çok güzel, bazen hocalarımı dinlerken hayran hayran mest olup, çok keyif alıyorum onların hikayelerini öğrenmekten. Hiç bir zaman yapamayacağım şey öğretmenlik ama öğrenciliği güzel idare ediyorum. Bir de şu ödev ve sınavlar olmasa :)

İlkokuldayken pek hırslıydım. Bunun da en büyük sebebi bana o zamanlar ders çalıştıran ve benden çok çok daha hırslı olan sevgili çılgın teyzem Saliha'dır. Ama kötümü etti canım? İyi kötü bir Anadolu Lisesi kazandım :) Hayalim ne kadar GS lisesi olsa da... Aslında ben çalınan sınav soruları mağduruyum. Biz böyle minik bıcırıklar sınava girdik..Çokta iyi geçti düşünsene minnacık çocuklardaki heyecan ve stresi..Hala yok mu? Var tabii yazık çok üzülüyorum. Hayatımız o sınavlara bağlı ve gidişatı bu sınavlar belirliyor..Neyse gayet güzel geçti sınav bir çıktık ki sınavdan kötü haber ! Bizim sorular çalınmış. Ama ben hesaplıyorum benim net doğru cevaplarımla hayalimde Galatasaray Lisesi tutuyor. Boşuna tabi hevesim bir daha sınava girecekmişiz. Bir sonraki sınavda 1. değil 3. tercihim olan liseyi kazanıyorum. Şimdi düşününce bazı şeyler çok farklı olurdu daha mı mutlu olurdum bilinmez tabi?? 

Neyse 2004'te 4 senede bitirdiğim lisans eğitimimde de süper olmasa da sorunsuz bir öğrencilik yaşadım. Ama en güzel öğrencilik yıllarım 7 sene okuduğum Kartal Burak Bora Anadolu Lisesinde geçmiştir. Bakınız taaaa o zamanlardan belliymiş Burak takıntım :))) O zamanlar dünya bir yana arkadaşlarım bir yanaydı. Tek çocuğum ya onlar benim kardeşlerimdiler. Aynı sırada oturduğum arkadaşlarım Sevi ve Cana ile mektuplaşırdık. Ahh neler geçerdi o mektuplarda kim bilir? Aman kimse bilmesin zaten onlar sır ! Şimdi sır mı? Sırrını verdin mi aleyhine kullananlar var maalesef :) O zamanki arkadaşlıklar farklıydı. Tabiki hırslı arkadaşlar o zamanlar da vardı. Ama benim en iyi arkadaşlarım olamazlardı. Birbirimizin evlerine kalmaya giderdik. En eğlenceli günlerimiz onlardı muhtemelen. Anneler babalar teyzelerimiz amcalarımızdı. Biz de ailedendik onlar da. Rahmetli Hikmet Teyzem (arkadaşım Burcu'nun annesi)  mesela kendi kızı Burcu gibi severdi bizi. Sanki anne değil de bir arkadaşımız gibi yaptıklarımıza kızmazdı o da bizimle eğlenir bizi dinler akıl verir dedikodu yapardı. Servis muhabbetlerimiz çok güzeldi. Serdar Ortaç'ın İstanbul Fm'de Dj olduğu, bu kadın mı erkek mi dediğimiz günler :) Ben serviste hep şarkı söylerdim dans ederdik, Sinem var arkadaşım kulakları çınlasın onunla çok coşardık. Biz coşarken tabi diğerlerinin kafası şişerdi ama hepte bizi severlerdi, bize çok gülerdi millet. Çünkü eğlenceliydik, çocuktuk gençtik neden ağır ağır oturalım değil mi? Hayat bize güzeldi.. Şimdi facebook var sağolsun hepsini ordan takip ediyorum. İyi olsun da herkes..

Üniversitede sadece hazırlıkta çok eğlendim. Hem öğretmenlerimin beni çok sevdiği hem de benim arkadaşlarımla aramın çok iyi olduğu bir yıldı. Lisans da sorunsuz geçti ama hazırlık daha keyifliydi. Şimdi yıllar sonra öğrenciliğe geri döndüğümde okul tabiki iş hayatında daha keyifli biliyorum. Hatta çalışırken diyordum ki bilemedim öğrenciliğin kıymetini. 3 ay tatil yaptığın yıllar nasıl güzel geçmez? 3. dönemi bitirdiğim şu günlerde kıdemli sayılabilirim herhalde. Geçen seneki keyfi de pek kalmadı okulun. İnsanlar iş hayatına, yaşam savaşına (nedense bazıları bunu bir savaş olarak görüp arkadaşlarını da rakip görüyorlar maalesef) öyle bir kaptırıyorlarki, senin içini açıp kalbine soktuğun arkadaşın bir bakıyorsun yanlış tanımışsın. Bu kadar hırs bu paylaşamamazlık neden? Çözemedim gitti. Ama yok değil tabi çok iyi dostlar da edindim kendime. Fakat hırsından arkadaşlığı unutanlarla hiç işim olmaz! 

Aslında biz kızlar arasında çok var bu küsüşüp barışmalar. Erkeklere bakıyorum da  birbirlerine neler diyorlar kimse alınmıyor hepsi de birbirini olduğu gibi kabul ediyor. Ama işin içine kızlar girdimi fena.. Yine de seviyorum kız arkadaşlar gibisi yok. Senin ruh halini de ancak bir hemcinsin anlar. Yine de bazen korkuyorum insanları kalbime alırken, nankör diye adı çıkmış kedilerden değil de insanlardan korkuyorum. Onların yaraları çok zor geçiyor.

Son take home sınavıma konsantre olamazken birden yazasım geldi. Bir bitirsem de sömestr tatiline girdim ohh be desem :) Arayı çok uzatmayayım dedim belki birileri okur da beni hatırlar, kendi okul yıllarını hatırlar, yorum yazar kendi anılarından bahseder :) ahhh ne güzel olur ahhh tadından yenmez

Kalın sağlıcakla !

20 Aralık 2012 Perşembe

Ben Geldiiiiiimm!

Kaputaj Plajı (Burak Arık Foto )

Seviyorum samimiyeti. Büyüdüm koca kız oldum, olamadım çok ciddi bir insan. Mesela trip atacak olayım, espri yaptı geldi sarıldı ooo bende tripten eser yok. Kısa süreli bir ciddiyet benimkisi. Bu sebeple de ciddiyet gerektiren işlerde başarılı olamıyorum. Örneğin benim hani şu sevemedim kara gözlüm işim vardı ya çok ciddi mevzuat bilgileri içerikli, ısınamadık birbirimize, sevemedim ... Sonunda ondan da ayrıldım. İşsiz, ev hanımı modunda geçen 5. ayın içerisindeyim. Bir yandan da yüksek lisans yapıyorum ya, Burki diyor; yüksek ev hanımı mı olacaksın? offf birazdan  bu konuya da gireceğim...

İçimden özlemişim sizi kızlaaaar! diyip sarılasım geldi :) ne de olsa takipçilerimin çoğu (belkide hepsi desem daha doğruydu) kadın. Ne olduysa bana hep yazasım geldi ama bir türlü başlayamadım. Geçen sene de cidden ( bknz yine ciddi oldum ) çok yoğun bir dönem geçirdim. Bir yandan ödevler, sınavlar, kitaplar bir yandan da işe git eve gel yemek yap evi toparla (genelde dağınıktı).. Hem öğrenci hem çalışan hem de evli olmak zor! 

Ev halleri

Şimdi de bir boşluktayım ki sorma, evde ne yapacağımı şaşırdım o yüzden yemek yapıp ev temizleyip  bol bol da örgü örüyorum :) ama geçmişteki gibi atkı battaniye değil bildiğin hırka örüyorum patik örüyorum. Şimdilik bebek hırkası, dergide 9-12 aylık modeller diyor. Fakat nedense benim hırkalar 24 aydan yukarısına daha uygun gibi sanki. Yemekte olduğu gibi örgüde de elim aza gitmiyor sanırım. Yemek demişken son 1 senede aldığım kiloları verme çabasındayım. Evde oturup çok yeme gibi bir durum söz konusu değil. Gayette az besleniyorum ama sporsuz olmuyor bu kilolar bir yere kadar gidiyor o yerden sonra spor desteği şart. 

Yıllardır (ilkokuldan beri) halk dansları oynayanlara hep özenmişimdir. Aslında içinde dans geçen her türlü aktiviteye özenirim. Dansçı olmaylıydım ya ben neyse... Bu yaz Rixos Sungate'te tatil yaparken (çok havalı :P ) her gece bir grup aktivite aksiyon vardı. Bir akşam da yabancılardan oluşan bir grup geldi Anadolu Ateşi tarzında dans eden bir grup ve ben ağzımın suyu akarak kıskanç gözlerle onları izlerken kafamdaki minik ampül yandı ! ( yanlış anlaşılmasın hiç bir partinin simgesi değil bu bildiğin 42W philips ampül) Ben neden bir gruba girip halk dansları oynamıyorum dedim??? Hazır işi de bırakmışım. Neyse İstanbul'a döner dönmez ilk işim kendime uygun bir dernek bulmak oldu ve buldum :)  İstanbul Çağdaş Halk Dansları Derneği hem evime yakın hem de ders zamanı uygun. 25. dönem dansçıları arasında yer alıyorum. Trabzon, Muğla ve Bitlis yörelerine girdim. Damarda karadenizlilik olduğu için zaten Trabzona girdiğim için çok mutluyum ve diğer yörelerim de çok keyifli. Kimilerine halk dansları komik ve demode gelse de (bunu cahilliklerine veriyorum) acayip keyifli vakit geçiriyorum. Hedefim yıl sonunda resitalde sahneye çıkmak :) Gelip beni izlersiniz değil mi? :)

Çalışma sonrası 25. dönem dansçıları

Bu sene tatil konusunda şansım slav ırkından yana. Yaz tatilinin başında beyaz geceleri St. Petersburg'da selamladık. Yaz sonu yine Rusya'nın yazlık şehri Antalya'da içi Rus dolu Rixos'ta tatil yaptık. Bitmediii Aralık ayının başında Ukrayna'ya Kiev'e gittik. Ilk 2 tatilde bu ırktan yeterince soğumuştum. Soğuk havasına rağmen (-20 yi gördük) insanlarına acayip kanım kaynadı. Evet benden beklenmeyecek bir durum ama sevilmeyecek insanlar değiller. Sanırım bir karadenizlilik söz konusu (ne de olsa karadenizde kıyısı olan bir ülke) kan çekti derler ya adamları acayip sevdim. Senin yolu bulamadığını bakışlarından anlayıp sana çat pat ingilizceleri ile yardım ediyorlar. Ayrıca kızları da hiçte öyle korkulacak derecede tehlikeli güzel değil ve bence bu Ukrayna kızları bir şehir efsanesiymiş. Tamam güzel kızları da var ama inanın o güzel kızlar bizde de var :) Bazılarının Burki'ye dediği gibi, Kayseri'ye pastırma ile gidiniz korkmayınız ısırmıyorlar ;)

St. Petersburg Hatırası

Kiev Hatırası

İstanbul'a ilk karın düştüğü bu sakin İstanbul gününde kısa da olsa biraz yazayım sonraki günler devamı gelir dedim. Evde olanlara keyifli yolda kalanlara ızdıraplı birgün. Bu arada yarın için kıyamet senaryoları da etrafta dönüp duruyor. Yarın son günümmüş gibi gelmese de hergün son günümüzmüş gibi dolu dolu yaşanmalı derler. Tabii ben buna ne kadar uyuyorum (hiç uymuyorum) 

Bir an evvel iş hayatına geri dönüş yapıp tempoya ayak uydurmalı. Evde otur otur nereye kadar? Bu kadar okulu boşuna mı okuduk gibi kafamda deli sorular.. Nasıl bir hayat istiyorum nasıl bir işte çalışmalıyım? Ne istediğimi biliyorum ama nasıl gideceğimi bilmiyorum. Off yine ciddi konular neyse hadi tutmayın beni hadi :) 

Öptüm!



19 Ekim 2011 Çarşamba

Neredesin Nesobaby?

Bugüne kısmetmiş diyeceğim durdum durdum birden yazasım geldi :) Aslında birkaç ay önce Noni'nin sonra Meyra'nın "nerdesin Nesobaby?" mesajlarına "tamam yakında yazacağım" deyip yine yazamayıp (affedin sözümde duramadım kızlar) en son annemin "neden yazmıyorsun?" , son birkaç aydır ve özellikle dün gece " yazmamakla çok hata ediyorsun" diyen eşim Burki'nin çağrılarına dayanamayıp bugün yazasım geldi :) İşte geldim burdayım ! Ben bu işte ustayım diyemeyeceğim ama yokluğumu farkedenler olmuş madem özlenen bir simayım demekki :P blogum ben de seni özlemişim kızz :) Valla bak yazdıkça yazasım geldi, sanki bana 10 çuval odun taşı dediler ne kadar da kendimi kasmışım, yazacak vakit bulamamışım, bu işi zor görmüşüm, gözümde gereksiz büyütmüşüm. Ama inan hep aklımdaydın, bak şimdi bloguma şunu da yazabilirdim deyip deyip durdum hep, yazmadım o ayrı :) Affet beni blogçum!




Nerede miyim? Valla bıraktığınız yerdeyim aslında çok değişen birşey de yok gibi. Aslında var değişen şeyler, giden yokta gelen var diyelim :) Yok hamile falan değilim, ama yaz başında sokakta bulduğum Bıcırık isimli bir kızımız oldu. Ev bir şenlendi bir hareketlendi. Günlerce içim ağlayarak onu sahiplendirmeye çalıştım. Tekir olduğu için kimse istemedi ohh canıma deysin o da benim başıma kaldı :) Hayatımıza renk ve neşe getirdi. Karamel'i bile kudurtup 2 dakika yerinde duramayan ve inanılmaz sevgi dolu, kibarcık, zayıf ama ne versen yiyen çok tatlı bir kız işte. O beni seçti (Özgün öyle diyor) ben de ondan vazgeçemedim. Karamel'e de arkadaş oldu ve artık bizim gibi sıkıcı ebeveynle evde kös kös oturmaktan kurtuldu :) Dileğim Bıcırık gibi tüm sokak hayvanlarının sıcak sevgi dolu bir yuvasının olması.







Ben ani bir kararla öğrencilik hayatına geri döndüm. Bu iş böyle gitmez sevdiğim işi yapmalıyım dedim. Bunun için de eğitimini almalıyım. Bahçeşehir Üniversitesinde Pazarlama İletişimi ve Halkla İlişkiler bölümünde yüksek lisans yapmaya başladım. Türkiye'nin en iyi İletişim Fakültesi diyorlar bakıcaz görücez. Haftanın 3 günü (yavaş başlayayım dedim 3 ders aldım) iş çıkışı okula gidip üstümden tır geçmiş gibi eve dönüyorum. Ama okula çok severek gidiyorum. İnsan belirli bir olgunluğa erişince (çok olgun bir tip değilim yanlış anlaşılmasın), bir de zorunluluktan değil keyfi okula gitmeye karar verince seve seve öğrencilik yaşıyormuş. Okulda da hemen kendime kankalar buldum, sohbet muhabbet dersler keyifli geçiyor. Hocalarımız da çok tatlı ve hepsi çok dolu akademisyenler. İnsan onları dinledikçe kendini boş hissediyor, daha çok okumalıyım daha çok araştırmalıyım diyor. Tabii henüz sınav dönemi ve ödev teslim tarihlerine vakit olduğu için de böyle neşeli konuşuyor olabilirim. Bilmiyorum ileriki günler ne gösterecek? Sınıf arkadaşlarımın çoğu 88'li ya da 85 'li gençler. Ben geçen hafta nihayet 30 oldum. Neyseki kendimi 30 hissetmiyorum :) Korktuğum kadar da kötü değilmiş, sağolsun arkadaşlar çok destek oldular da bu sendromu çabuk ve kolay atlattım. Hala Nesobaby'im beee! Günün en tatlı sürprizi Kazıkkaya Anasınıfından Sarıkamış'tan geldi :)




Yaz tatilimde neler mi yaptım? Öncelikle Temmuz ayında Fransa'nın kuzey sahillerindeydim. ( ay çok havalı :P) Aslında güney sahillerine gidilir değil mi? St Tropez, Cannes dururken kuzeye gitmek neden diyeceksiniz. Düğünümüz vardı şekerler, göbek atmaya gittik tabii ki! Görmediğim şehirlerini görüp bol bol gezdik. Bir ara bu geziden de bahsetmeyi planlıyorum ama şimdilik Burki'nin fotoğraflarıyla idare ediverin ;)





Burki'nin sitesini de ihmal etmeyin sevgili bloggerlar. Facebook hesabınız varsa bir de sitedeki fotoğrafları beğendiyseniz "Beğen" "Like" butonlarına tıklarsanız emekçiyi çok mutlu edersiniz :) Beğenmeyeceğinizi düşünemiyorum. Özellikle son albümünde ben de çok taktir ettim hepsi ayrı güzel fotoğraflar. Ay kocam diye demiyorum çok kendini geliştiriyor :) Size şunu söyleyeyim hem siteyi geliştirmek hem fotoğrafları çekmek, düzenlemek, hepsine benden daha çok vakit ayırıyor, hepsinde çok emeği var. O yüzden bakmadan geçmeyin derim, gitmediyseniz yeni yerler de görmüş olursunuz fena mı ? ;)


Bu sene pek denize giremedim. Nerde o eski öğrencilik yılları. 2 haftasonu Çeşme'ye kaçtık. Onda da anladım ki bizden geçmiş. O beach cluplar ve gece kulübübe gelir gibi giyinen çıtırlar. Kuşadası çok vasattı, 2. kez gittiğim Şirince'ye yine bayıldım. Ayşe Hanımın yerindeki kahvaltıyı unutamıyorum. 2. büyük tatilimizi bayram sonrası Barselona-Granada tatili olarak planlamıştık. Bayram ziyaretleri esnasında da 1 güncük Asos'a da gittik. Ben bu kadar güzel biryer olduğunu bilmezdim Asos'a bayıldım ! Gitmeyenler mutlaka gitmeli diyorum. Ufacık ve çok huzurlu bir yer. Barselona tatilimizde çok yorulmuş ve hastalanmış olsam da genel olarak gördüğüm yerleri çok beğendim. Yine onun fotoğraflarına da buradan bakabilirsiniz. Özellikle Granada'nın ve Endülüs'ün sıcak akdeniz rüzgarından, Barselona'nın ilginç mimarisinden, şehrin hareketliliğinden, İspanyolların sıcak kanlı tavırlarından ve güzellerinden (nasıl oluyorsa hepsi de güzel ve çok yakışıklı) tapas yanında sangrialarından etkilenmemek elde değil. Hep diyorum burda da diyeceğim; Avrupa hep aynı güzel ama Akdeniz kıyılarının hastasıyız!





Tatil dönüşü yılların eskitemediği aşkım Tarkan'ın konserine attım kendimi. Gittiğim en güzel konseriydi çünkü hem paraya kıyıp kankitoş Ayşe ile en önden bilet aldık, hem de konser esnasında Tarkan beni çok sevdiğini söyledi (Valla billa) Ölsem de gam yemem Tar-kan be-ni se-vii-yooor :) Daha sonra Sertap Erener ve Sıla konserlerine de gittik, bazı tepkiler aldık ne çok konsere gittiniz diye (anlamıyorumki benden daha çok konsere giden var) bu güzel sesli bayanlar sahne performansında aynı tadı vermediler. Ama açık hava konseri olmadan da bir yazı bitirmek olmazdı ;) Ayrıca Tarkan iyi ki varsın yoksa biz ne yapardık bilemiyorum :) Muhteşemsin!



Kısaca böyle bir yaz geçirdim işte...


Bir de bugün çok canımı sıkan yazmadan geçemeyeceğim bir konu var. Bizim vatanımız gerçekten çok güzel. Gittiğin yerlerde özlüyorsun, gelip gören yabancılar evlerine dönmek istemiyor. Birçok medeniyet bu topraklarda yeşermiş ve dünyaya yayılmış. Kaynaklarımız var değerlendirilmeyi bekleyen. Fakat biz bu vatanın kıymetini bilemiyoruz ve suçu hep başkalarında arıyoruz. Bu sabah Türkiye 26 şehit haberi ile uyandı. Artık şehit olan askerlerimizin isimlerini bile bilmez olduk o kadar arttı ki sayı sadece rakamları duyup şok yaşıyoruz. Bir gecede 26 askerimiz şehit olup 22 askerimiz yaralanıyorsa bu ülkede savaş var demektir, bizim görmediğimiz görmek istemediğimiz bir yerlerde. Ve devletimiz sadece mikrofon başına geçip intikam almaktan, bunlar yanına kalmaz demekten başka birşey yapmıyorlar. Çok kısa ve net şunu demek istiyorum "Az laf çok iş beyler!!" Ve lütfen eğitime destek. Her zamanki değişmeyen düşüncem; halkımız eğitilmeden bu ülke ilerlemez ve terörün sonu maalesef gelmez. Tüm şehit ailelerine sabır dilemekten başka birşey gelmiyor elimizden. Hallerinden ne ben anlarım ne sen, umarım kimse de yaşamaz bu acıyı. Umarım çocuklarımız güzel günler görür umarım tüm dünya barışa kavuşur.



Sevgiler...




Not: Kendimce aktif bir twitter oldum. Dilerseniz "Nesobaby" olarak aratıp beni tweet'leyebilirsiniz.

24 Mayıs 2011 Salı

Dikiş Nakış İşleri

Babamın bizim ailede meşhur bir lafı vardır ; " Ben bunu yaparım para verip almayın sakın". Büyüdükçe ( yani yaşlandıkça) babama ve anneme benziyorum ya iyice, ben de artık beğendiğim bir el işi gördüğümde diyorum ki " Biz bunu yaparız" niyeyse kendi başıma da cümle kurmuyorum, suçuma birilerini de alet etmem gerekiyor. İlla birisi bana gösterecek öyle yapıcam diye bir takıntım var çünkü :)











19 Mayıs tatilini fırsat bilip, Cuma gününü de izin alıp 4 günlük işten uzaklaşmak ruhuma çok iyi geldi. O gün işe gitmeyeceksem sabahları güne daha bir hevesli başlıyorum. İşe gideceğim günler alarmla kalkamazken Cuma sabahı kendi kendime Burki'den önce uyanıp hazırlıklara başladım. Düşünün yaptığım işi ne kadar seviyorum :)) Evde kullanılmayı bekleyen tüm incik boncuklarımı toparlayıp Karamel'i de alıp arabaya atladım. Sabahın körü annemlerdeydim ( Tıpki bekar günlerimdeki gibi) ailecek kahvaltı ve keyifli bir mutfak sohbeti. Baba evi rahat geldi sanırım sadece gece yatmaya koca evine döndüm :))




Bizde ( yani ailede) hepimiz büyüklerimizden gelen genetik el yatkınlığımızdan hadi şunu da yapalım onu da örelim, bunu da diksek ya, hepberaber birleşip voltranı oluştursak ya deyip duruyoruz ama icraata geçmek ayrı şehirlerde olunca zor oluyor. Benim işten izin almamı Dilşad'ın da Topi co ile annemlerde kalmasını fırsat bilip annemden 3 günlük hızlandırılmış dikiş dikme kursu aldık. Her ne kadar babam annemin dikiş dikmeyi kendisinden öğrendiğini iddia etse de ( babam terzi değil bu arada sadece herbirşeye yeteneği olan bir süper Adomax işte) annem sağolsun 3 gün boyunca sabırla bize destek oldu öğretti artan kumaşlarını heba etti :))( Saboşşş sen bizim herşeyimizsiiiiin!!) Ben de geçen yaz Carrefour'dan " ilerde öğrenir kullanırım evde bulunsun" diye aldığım carrefour marka dikiş makinası ile (carrefour dikiş makina her genç kızın rüyası / Özgün süpersin :)) 1 yıl üzerine tanışmış oldum. Aslında babam aylar önce kısaca makinayı anlatmıştı ama makinada dikiş dikmek en kolay kısmıydı benim için, makinaya ip geçirmesi en zor kısmı gelmişti. Neyse bu 3 gün içerisinde o konuyu da hallettim, meğer tek yapmam gereken okları takip etmekmiş. Tabii dikiş dikmekte çok kolay birşey değil. Öncelikle patron çıkarmak lazım. Yani dikmek istediğiniz modeli patron kağıdına çizmek lazım. Sonra o kağıdı kumaşınıza iğne ile tutturmalısınız ki kayma olmasın. Ya da burdaki gibi karton bir model kullandıysanız etrafını incelmiş bir sabunla çizmelisiniz. Çizdiğiniz yerlerden kumaşı kesip dikmeye başlamalısınız. Bu arada dikişin düzgün olması da görsel açıdan çok önemli. Özellikle aşağıdaki gibi yuvarlak dikişlerde değişik kuş tipleri ortaya çıkabiliyor (güvercin, karga , pelikan gibi :)) kumaşı kaydırmamaya dikkat !!




English home'da satılan bereket kuşlarını görünce " bundan biz de yaparız" diye başlayan maceramız minik yeğen Toprak'a pijama dikmeye kadar gitti. Önümüzdeki günler de üstünü de dikeriz kuzişim Dilo'yla. Bu arada bir de yine annemin ve arkadaşı Aysel Teyzenin yardımlarıyla bir de kedili çanta diktim. Kedimiz biraz ciddi ama dış görünüşe aldanmayın içinden kıs kıs benim bu halime gülüyor. Çünkü dikiş makinasının başına geçince niyeyse kendimi Yıldırım Mayruk, annemle Dilşad'ı da yamaklarım Şansal ve Muammer sandım :)) Ama dikişi işi ciddi bir iş lütfen yanii... Ayak göz koordinasyonu ve konsantrasyon çok önemli. Yani Feriha Emir ile uçağa binip giderken gözün orda elin dikiş makinasında olursa beklenmedik modeller ortaya çıkabilir.



Modelimize de giydirdik gördüğünüz gibi müşteri memnuniyetini de sağladık :)



Tata ta taaammm ! İşte kırmızı kedili çantaammm..




Dün gece de 1 senedir bekleyen (neredeyse anneannemden yadigar kıvama geleceklerdi) keçe kumaşlar ile kendime bir minik çilekli broş yapıverdim. Yani anlayacağınız bu aralar herşeyi dikesim öresim var. Yeni broş modellerini de denemeye devam edeceğim. Heee bu arada bir de tığ ile çiçek motifli battaniye örüyorum ama dikiş işlerine dalınca onu da unutuverdim. Battaniyeyi tamamlayınca onu da buradan sizinle paylaşacağım ;)



Görüşürüzzzz !!!

3 Mayıs 2011 Salı

Ailemin Doğumgünü




Mayıs ayı bizde annemle babamın doğumgünleri ile başlar. İlk birkaç seneyi hatırlamasam da ilkokuldan beri hep annemle babamın doğumgünlerini beraber kutlamışızdır. Bir de anneler günü aynı haftasonuna denk geldiğinden 1 haftada 3 kutlama ( ya da 3 ü birarada) gerçekleşir. Dün babamın, bugün annemin doğumgünleri. İkisi de yaşlarını saklamayacak kadar kompleksizler. Zaten geçen gün annemle gittiğimiz pasta kursunda anneme "anne" deyince herkes bir dondu kaldı. Gerçi insanların suratındaki o şaşkınlığa alışığım, artık eskisi kadar tat vermiyor :PAnnem beni 19 yaşında doğurduğundan ben mi kart gösteriyorum annem genç gösterdiğinden midir nedir (annem maaşallah genç gösteriyor) görenler annemin, annem değil de ablam olduğunu düşünürler. Babam da beyaz saçlara çabuk yenik düşse de baba gibi göstermeyecek kadar havalıdır, eskiden beri erkek ve kız arkadaşlarımın hayranlığını kazanmıştır. İlk gençlik yıllarını aşana kadar didik didik didiştiğim annem (sanırım bluğ çağı böyle birşey) şu anda en yakın dostum oldu. İnsanın ailesiyle arkadaş gibi olabilmesi çok güzel. Birşeye karar vermeden önce fikirlerine güvenip danışırım. Eskiden öyle miydi? Herşeyi bilen ben başımın dikine giderdim. Hem annemin zevkine de çok güvenirim, annemle babamın bakış açılarına da. Babamın zevkine maalesef güvenemiyorum çünkü kendisi pembeye yeşil, mora kırmızı diyen bir renk körüdür :)) Ama şanslısın annem gibi zevkli bir eşin var yoksa alakasız kıyafetler giyip yeni bir moda yaratabilirdin baba :) Her iki taraftanda aldığım güzel huylarım var. Bazı huylarım da çok gıcık ama olsun ailemden bana kalan herşey değerli. Yaşım büyüdükçe şu huyum da aynı anneme çekmiş, bu huyumu da babamdan almışım demek hoşuma gidiyor. Bazen en yakın arkadaştan daha yakın olur ailem. Ailen en çok düşünür seni senden çok kollar. Henüz bir çocuğum olmasa da evlenip bir kediye annelik yaparken bile onları daha iyi anladığımı düşünüyorum. Umarım ileride ben de ailemle olan ilişkimi çocuğumla kurabilirim. Ve tabii şunu bilmek çok güzel, başıma birşey gelirse bilirimki ailem yanımda. Bir de evde birşey bozulsa "neyseki babam var" :)) Yazımı doğumgünleri için yazmaya başlamışken laf nerelere geldi :)



Anne, Baba iyi ki varsınız, iyi ki doğdunuz ve sizin gibi bir ailem olduğu için çok mutluyum. İyi ki leylek beni sizin yuvaya bırakmış :))) Sizi çok seviyorum !! Huzurlu sağlıklı bir ömür diliyorum!