19 Ekim 2011 Çarşamba

Neredesin Nesobaby?

Bugüne kısmetmiş diyeceğim durdum durdum birden yazasım geldi :) Aslında birkaç ay önce Noni'nin sonra Meyra'nın "nerdesin Nesobaby?" mesajlarına "tamam yakında yazacağım" deyip yine yazamayıp (affedin sözümde duramadım kızlar) en son annemin "neden yazmıyorsun?" , son birkaç aydır ve özellikle dün gece " yazmamakla çok hata ediyorsun" diyen eşim Burki'nin çağrılarına dayanamayıp bugün yazasım geldi :) İşte geldim burdayım ! Ben bu işte ustayım diyemeyeceğim ama yokluğumu farkedenler olmuş madem özlenen bir simayım demekki :P blogum ben de seni özlemişim kızz :) Valla bak yazdıkça yazasım geldi, sanki bana 10 çuval odun taşı dediler ne kadar da kendimi kasmışım, yazacak vakit bulamamışım, bu işi zor görmüşüm, gözümde gereksiz büyütmüşüm. Ama inan hep aklımdaydın, bak şimdi bloguma şunu da yazabilirdim deyip deyip durdum hep, yazmadım o ayrı :) Affet beni blogçum!




Nerede miyim? Valla bıraktığınız yerdeyim aslında çok değişen birşey de yok gibi. Aslında var değişen şeyler, giden yokta gelen var diyelim :) Yok hamile falan değilim, ama yaz başında sokakta bulduğum Bıcırık isimli bir kızımız oldu. Ev bir şenlendi bir hareketlendi. Günlerce içim ağlayarak onu sahiplendirmeye çalıştım. Tekir olduğu için kimse istemedi ohh canıma deysin o da benim başıma kaldı :) Hayatımıza renk ve neşe getirdi. Karamel'i bile kudurtup 2 dakika yerinde duramayan ve inanılmaz sevgi dolu, kibarcık, zayıf ama ne versen yiyen çok tatlı bir kız işte. O beni seçti (Özgün öyle diyor) ben de ondan vazgeçemedim. Karamel'e de arkadaş oldu ve artık bizim gibi sıkıcı ebeveynle evde kös kös oturmaktan kurtuldu :) Dileğim Bıcırık gibi tüm sokak hayvanlarının sıcak sevgi dolu bir yuvasının olması.







Ben ani bir kararla öğrencilik hayatına geri döndüm. Bu iş böyle gitmez sevdiğim işi yapmalıyım dedim. Bunun için de eğitimini almalıyım. Bahçeşehir Üniversitesinde Pazarlama İletişimi ve Halkla İlişkiler bölümünde yüksek lisans yapmaya başladım. Türkiye'nin en iyi İletişim Fakültesi diyorlar bakıcaz görücez. Haftanın 3 günü (yavaş başlayayım dedim 3 ders aldım) iş çıkışı okula gidip üstümden tır geçmiş gibi eve dönüyorum. Ama okula çok severek gidiyorum. İnsan belirli bir olgunluğa erişince (çok olgun bir tip değilim yanlış anlaşılmasın), bir de zorunluluktan değil keyfi okula gitmeye karar verince seve seve öğrencilik yaşıyormuş. Okulda da hemen kendime kankalar buldum, sohbet muhabbet dersler keyifli geçiyor. Hocalarımız da çok tatlı ve hepsi çok dolu akademisyenler. İnsan onları dinledikçe kendini boş hissediyor, daha çok okumalıyım daha çok araştırmalıyım diyor. Tabii henüz sınav dönemi ve ödev teslim tarihlerine vakit olduğu için de böyle neşeli konuşuyor olabilirim. Bilmiyorum ileriki günler ne gösterecek? Sınıf arkadaşlarımın çoğu 88'li ya da 85 'li gençler. Ben geçen hafta nihayet 30 oldum. Neyseki kendimi 30 hissetmiyorum :) Korktuğum kadar da kötü değilmiş, sağolsun arkadaşlar çok destek oldular da bu sendromu çabuk ve kolay atlattım. Hala Nesobaby'im beee! Günün en tatlı sürprizi Kazıkkaya Anasınıfından Sarıkamış'tan geldi :)




Yaz tatilimde neler mi yaptım? Öncelikle Temmuz ayında Fransa'nın kuzey sahillerindeydim. ( ay çok havalı :P) Aslında güney sahillerine gidilir değil mi? St Tropez, Cannes dururken kuzeye gitmek neden diyeceksiniz. Düğünümüz vardı şekerler, göbek atmaya gittik tabii ki! Görmediğim şehirlerini görüp bol bol gezdik. Bir ara bu geziden de bahsetmeyi planlıyorum ama şimdilik Burki'nin fotoğraflarıyla idare ediverin ;)





Burki'nin sitesini de ihmal etmeyin sevgili bloggerlar. Facebook hesabınız varsa bir de sitedeki fotoğrafları beğendiyseniz "Beğen" "Like" butonlarına tıklarsanız emekçiyi çok mutlu edersiniz :) Beğenmeyeceğinizi düşünemiyorum. Özellikle son albümünde ben de çok taktir ettim hepsi ayrı güzel fotoğraflar. Ay kocam diye demiyorum çok kendini geliştiriyor :) Size şunu söyleyeyim hem siteyi geliştirmek hem fotoğrafları çekmek, düzenlemek, hepsine benden daha çok vakit ayırıyor, hepsinde çok emeği var. O yüzden bakmadan geçmeyin derim, gitmediyseniz yeni yerler de görmüş olursunuz fena mı ? ;)


Bu sene pek denize giremedim. Nerde o eski öğrencilik yılları. 2 haftasonu Çeşme'ye kaçtık. Onda da anladım ki bizden geçmiş. O beach cluplar ve gece kulübübe gelir gibi giyinen çıtırlar. Kuşadası çok vasattı, 2. kez gittiğim Şirince'ye yine bayıldım. Ayşe Hanımın yerindeki kahvaltıyı unutamıyorum. 2. büyük tatilimizi bayram sonrası Barselona-Granada tatili olarak planlamıştık. Bayram ziyaretleri esnasında da 1 güncük Asos'a da gittik. Ben bu kadar güzel biryer olduğunu bilmezdim Asos'a bayıldım ! Gitmeyenler mutlaka gitmeli diyorum. Ufacık ve çok huzurlu bir yer. Barselona tatilimizde çok yorulmuş ve hastalanmış olsam da genel olarak gördüğüm yerleri çok beğendim. Yine onun fotoğraflarına da buradan bakabilirsiniz. Özellikle Granada'nın ve Endülüs'ün sıcak akdeniz rüzgarından, Barselona'nın ilginç mimarisinden, şehrin hareketliliğinden, İspanyolların sıcak kanlı tavırlarından ve güzellerinden (nasıl oluyorsa hepsi de güzel ve çok yakışıklı) tapas yanında sangrialarından etkilenmemek elde değil. Hep diyorum burda da diyeceğim; Avrupa hep aynı güzel ama Akdeniz kıyılarının hastasıyız!





Tatil dönüşü yılların eskitemediği aşkım Tarkan'ın konserine attım kendimi. Gittiğim en güzel konseriydi çünkü hem paraya kıyıp kankitoş Ayşe ile en önden bilet aldık, hem de konser esnasında Tarkan beni çok sevdiğini söyledi (Valla billa) Ölsem de gam yemem Tar-kan be-ni se-vii-yooor :) Daha sonra Sertap Erener ve Sıla konserlerine de gittik, bazı tepkiler aldık ne çok konsere gittiniz diye (anlamıyorumki benden daha çok konsere giden var) bu güzel sesli bayanlar sahne performansında aynı tadı vermediler. Ama açık hava konseri olmadan da bir yazı bitirmek olmazdı ;) Ayrıca Tarkan iyi ki varsın yoksa biz ne yapardık bilemiyorum :) Muhteşemsin!



Kısaca böyle bir yaz geçirdim işte...


Bir de bugün çok canımı sıkan yazmadan geçemeyeceğim bir konu var. Bizim vatanımız gerçekten çok güzel. Gittiğin yerlerde özlüyorsun, gelip gören yabancılar evlerine dönmek istemiyor. Birçok medeniyet bu topraklarda yeşermiş ve dünyaya yayılmış. Kaynaklarımız var değerlendirilmeyi bekleyen. Fakat biz bu vatanın kıymetini bilemiyoruz ve suçu hep başkalarında arıyoruz. Bu sabah Türkiye 26 şehit haberi ile uyandı. Artık şehit olan askerlerimizin isimlerini bile bilmez olduk o kadar arttı ki sayı sadece rakamları duyup şok yaşıyoruz. Bir gecede 26 askerimiz şehit olup 22 askerimiz yaralanıyorsa bu ülkede savaş var demektir, bizim görmediğimiz görmek istemediğimiz bir yerlerde. Ve devletimiz sadece mikrofon başına geçip intikam almaktan, bunlar yanına kalmaz demekten başka birşey yapmıyorlar. Çok kısa ve net şunu demek istiyorum "Az laf çok iş beyler!!" Ve lütfen eğitime destek. Her zamanki değişmeyen düşüncem; halkımız eğitilmeden bu ülke ilerlemez ve terörün sonu maalesef gelmez. Tüm şehit ailelerine sabır dilemekten başka birşey gelmiyor elimizden. Hallerinden ne ben anlarım ne sen, umarım kimse de yaşamaz bu acıyı. Umarım çocuklarımız güzel günler görür umarım tüm dünya barışa kavuşur.



Sevgiler...




Not: Kendimce aktif bir twitter oldum. Dilerseniz "Nesobaby" olarak aratıp beni tweet'leyebilirsiniz.

24 Mayıs 2011 Salı

Dikiş Nakış İşleri

Babamın bizim ailede meşhur bir lafı vardır ; " Ben bunu yaparım para verip almayın sakın". Büyüdükçe ( yani yaşlandıkça) babama ve anneme benziyorum ya iyice, ben de artık beğendiğim bir el işi gördüğümde diyorum ki " Biz bunu yaparız" niyeyse kendi başıma da cümle kurmuyorum, suçuma birilerini de alet etmem gerekiyor. İlla birisi bana gösterecek öyle yapıcam diye bir takıntım var çünkü :)











19 Mayıs tatilini fırsat bilip, Cuma gününü de izin alıp 4 günlük işten uzaklaşmak ruhuma çok iyi geldi. O gün işe gitmeyeceksem sabahları güne daha bir hevesli başlıyorum. İşe gideceğim günler alarmla kalkamazken Cuma sabahı kendi kendime Burki'den önce uyanıp hazırlıklara başladım. Düşünün yaptığım işi ne kadar seviyorum :)) Evde kullanılmayı bekleyen tüm incik boncuklarımı toparlayıp Karamel'i de alıp arabaya atladım. Sabahın körü annemlerdeydim ( Tıpki bekar günlerimdeki gibi) ailecek kahvaltı ve keyifli bir mutfak sohbeti. Baba evi rahat geldi sanırım sadece gece yatmaya koca evine döndüm :))




Bizde ( yani ailede) hepimiz büyüklerimizden gelen genetik el yatkınlığımızdan hadi şunu da yapalım onu da örelim, bunu da diksek ya, hepberaber birleşip voltranı oluştursak ya deyip duruyoruz ama icraata geçmek ayrı şehirlerde olunca zor oluyor. Benim işten izin almamı Dilşad'ın da Topi co ile annemlerde kalmasını fırsat bilip annemden 3 günlük hızlandırılmış dikiş dikme kursu aldık. Her ne kadar babam annemin dikiş dikmeyi kendisinden öğrendiğini iddia etse de ( babam terzi değil bu arada sadece herbirşeye yeteneği olan bir süper Adomax işte) annem sağolsun 3 gün boyunca sabırla bize destek oldu öğretti artan kumaşlarını heba etti :))( Saboşşş sen bizim herşeyimizsiiiiin!!) Ben de geçen yaz Carrefour'dan " ilerde öğrenir kullanırım evde bulunsun" diye aldığım carrefour marka dikiş makinası ile (carrefour dikiş makina her genç kızın rüyası / Özgün süpersin :)) 1 yıl üzerine tanışmış oldum. Aslında babam aylar önce kısaca makinayı anlatmıştı ama makinada dikiş dikmek en kolay kısmıydı benim için, makinaya ip geçirmesi en zor kısmı gelmişti. Neyse bu 3 gün içerisinde o konuyu da hallettim, meğer tek yapmam gereken okları takip etmekmiş. Tabii dikiş dikmekte çok kolay birşey değil. Öncelikle patron çıkarmak lazım. Yani dikmek istediğiniz modeli patron kağıdına çizmek lazım. Sonra o kağıdı kumaşınıza iğne ile tutturmalısınız ki kayma olmasın. Ya da burdaki gibi karton bir model kullandıysanız etrafını incelmiş bir sabunla çizmelisiniz. Çizdiğiniz yerlerden kumaşı kesip dikmeye başlamalısınız. Bu arada dikişin düzgün olması da görsel açıdan çok önemli. Özellikle aşağıdaki gibi yuvarlak dikişlerde değişik kuş tipleri ortaya çıkabiliyor (güvercin, karga , pelikan gibi :)) kumaşı kaydırmamaya dikkat !!




English home'da satılan bereket kuşlarını görünce " bundan biz de yaparız" diye başlayan maceramız minik yeğen Toprak'a pijama dikmeye kadar gitti. Önümüzdeki günler de üstünü de dikeriz kuzişim Dilo'yla. Bu arada bir de yine annemin ve arkadaşı Aysel Teyzenin yardımlarıyla bir de kedili çanta diktim. Kedimiz biraz ciddi ama dış görünüşe aldanmayın içinden kıs kıs benim bu halime gülüyor. Çünkü dikiş makinasının başına geçince niyeyse kendimi Yıldırım Mayruk, annemle Dilşad'ı da yamaklarım Şansal ve Muammer sandım :)) Ama dikişi işi ciddi bir iş lütfen yanii... Ayak göz koordinasyonu ve konsantrasyon çok önemli. Yani Feriha Emir ile uçağa binip giderken gözün orda elin dikiş makinasında olursa beklenmedik modeller ortaya çıkabilir.



Modelimize de giydirdik gördüğünüz gibi müşteri memnuniyetini de sağladık :)



Tata ta taaammm ! İşte kırmızı kedili çantaammm..




Dün gece de 1 senedir bekleyen (neredeyse anneannemden yadigar kıvama geleceklerdi) keçe kumaşlar ile kendime bir minik çilekli broş yapıverdim. Yani anlayacağınız bu aralar herşeyi dikesim öresim var. Yeni broş modellerini de denemeye devam edeceğim. Heee bu arada bir de tığ ile çiçek motifli battaniye örüyorum ama dikiş işlerine dalınca onu da unutuverdim. Battaniyeyi tamamlayınca onu da buradan sizinle paylaşacağım ;)



Görüşürüzzzz !!!

3 Mayıs 2011 Salı

Ailemin Doğumgünü




Mayıs ayı bizde annemle babamın doğumgünleri ile başlar. İlk birkaç seneyi hatırlamasam da ilkokuldan beri hep annemle babamın doğumgünlerini beraber kutlamışızdır. Bir de anneler günü aynı haftasonuna denk geldiğinden 1 haftada 3 kutlama ( ya da 3 ü birarada) gerçekleşir. Dün babamın, bugün annemin doğumgünleri. İkisi de yaşlarını saklamayacak kadar kompleksizler. Zaten geçen gün annemle gittiğimiz pasta kursunda anneme "anne" deyince herkes bir dondu kaldı. Gerçi insanların suratındaki o şaşkınlığa alışığım, artık eskisi kadar tat vermiyor :PAnnem beni 19 yaşında doğurduğundan ben mi kart gösteriyorum annem genç gösterdiğinden midir nedir (annem maaşallah genç gösteriyor) görenler annemin, annem değil de ablam olduğunu düşünürler. Babam da beyaz saçlara çabuk yenik düşse de baba gibi göstermeyecek kadar havalıdır, eskiden beri erkek ve kız arkadaşlarımın hayranlığını kazanmıştır. İlk gençlik yıllarını aşana kadar didik didik didiştiğim annem (sanırım bluğ çağı böyle birşey) şu anda en yakın dostum oldu. İnsanın ailesiyle arkadaş gibi olabilmesi çok güzel. Birşeye karar vermeden önce fikirlerine güvenip danışırım. Eskiden öyle miydi? Herşeyi bilen ben başımın dikine giderdim. Hem annemin zevkine de çok güvenirim, annemle babamın bakış açılarına da. Babamın zevkine maalesef güvenemiyorum çünkü kendisi pembeye yeşil, mora kırmızı diyen bir renk körüdür :)) Ama şanslısın annem gibi zevkli bir eşin var yoksa alakasız kıyafetler giyip yeni bir moda yaratabilirdin baba :) Her iki taraftanda aldığım güzel huylarım var. Bazı huylarım da çok gıcık ama olsun ailemden bana kalan herşey değerli. Yaşım büyüdükçe şu huyum da aynı anneme çekmiş, bu huyumu da babamdan almışım demek hoşuma gidiyor. Bazen en yakın arkadaştan daha yakın olur ailem. Ailen en çok düşünür seni senden çok kollar. Henüz bir çocuğum olmasa da evlenip bir kediye annelik yaparken bile onları daha iyi anladığımı düşünüyorum. Umarım ileride ben de ailemle olan ilişkimi çocuğumla kurabilirim. Ve tabii şunu bilmek çok güzel, başıma birşey gelirse bilirimki ailem yanımda. Bir de evde birşey bozulsa "neyseki babam var" :)) Yazımı doğumgünleri için yazmaya başlamışken laf nerelere geldi :)



Anne, Baba iyi ki varsınız, iyi ki doğdunuz ve sizin gibi bir ailem olduğu için çok mutluyum. İyi ki leylek beni sizin yuvaya bırakmış :))) Sizi çok seviyorum !! Huzurlu sağlıklı bir ömür diliyorum!



26 Nisan 2011 Salı

Aşkım'ın Yeni Web Sitesi

Tanıyanlar bilir, ara sıra fotoğraf çekmekle ilgileniyorum. Burki mi? O hep ilgileniyor. Mesela ıssız bir adada mahsur kalırsa yanına alacağı 3 şeyden biri mutlaka fotoğraf makinası olacaktır. Diğeri 2'si de objektifi ve şarj aleti olacaktır muhtemelen :)) Zira orada çekilecek güzel manzaraları, kuşları, böcekleri kaçırmak istemez :) Belki yine bilirsiniz, Ajanda Dergi'deki gezi yazılarımın fotoğraflarını da Burki'den temin ediyorum ( eee ne varsa sende var ;) Çoook uzun zamandır kendine bir site açmak istiyordu. Zaten meslek olarak da yazılımcı olduğu için ayıptır söylemesi kendisi bu işleri bizim gibi parayla ya da blogger aracılığı ile değil kendi başına yapabilecek kapasitededir. Lakin terzi niyeyse hiç karısına elbise dikmezmiş :P (niyee niyee??) Ben kendi yağımla kavrulurken o da kendi kendine oturdu günlerce gecelerce uğraştı sonunda bir fotoğraf sitesi ortaya çıkardı. Laf aramızda bence çok güzel şehir/gezi fotoğrafları çekiyor ;)Aman duymasın şımarır. Tabii taktir size kalmış ben belkide kocacığıma torpil geçiyorumdur :)Ama yok yok torpil değilde, yıllardır fotoğrafçılık konusunda nasıl okuyup araştırdığını ve hep kendini geliştirmek için nasıl çaba sarfettiğini en iyi ben biliyorum. Ve...




Nesobaby, ailemizin yeni web sitesini gururla sunar.




Sitede Burki'nin çektiği şehir/gezi fotoğrafları var. Ayrıca sitenin hem Türkçe hem İngilizce dil desteği de var. Yani girdiğiniz ülkeye göre değişiyormuş üstteki minik bayrak :) Ama istersen kendin de değiştirebilirsin dilini. İlerleyen günlerde ekleyeceği yeni fotoğrafların yanında fotoğraf teknikleri ile ilgili bilgiler de verecekmiş ve tabii takip etmekten bıkıp usanmadığı teknolojik gelişmeler, yeni çıkan ürünler de yer alacak. ( Bunların hepsi para tuzağı !!) Varımızı yoğumuzu fotoğraf makinalarına verdiğimiz için bazen çok içim gitse de sonuçta güzel fotoğraflar çıkınca "helal olsun beee elindeki canon'un hakkını veriyorsun dostuum! " diyorum. Ama inanın o fotoğrafları çekmek için, o aradığı manzarayı görüntüyü yakalaması için saatlerce peşinden aç bilaç sürüklendiğim zamanlar oluyor :) Ama bunları kimse bilmez bir ben bilirim. Sonuçta da güzel kareler ve taktirler hep Burki'nin oluyor ( kıskanç kadın nolcak !)

Neyse fazla söze gerek yok diyorum ve sizi aşkitomun güzel şehir fotoğrafları ile başbaşa bırakıyorum. Tık tık



21 Nisan 2011 Perşembe

Nesobaby'nin Yeğenleri :)

Yaş ilerledikçe ablalıktan teyzeliğe terfi ediyorum. Teyze denmesini tercih etmiyorum gerçi sanki daha o kadar yaşlanmamışım gibi geliyor. Tek çocuk olduğum için tabi 2. dereceden teyzelikle idare ediyorum ( henüz halaaaaaaaaa diyen olmadı :P) Ama bende 5 hala olduğu için ve 2 teyze ile 2 de dayım olduğu için ne kadar çok kuzenim var tahmin edersiniz. Kuzenler teker teker evlendiler ben de evlendim ama onlar benden hızlı çıktı, pıtır pıtır bebişleri olmaya başladı. Daha biz kendimiz çocuk olduğumuzu sanarken baktım ki biz büyümüşüz de bizim çocuklarımız olmaya başlamış.


(Dilşad ve Ben 1 yaşındayken)


En son kuziciğim Dilşad'ın oğlu Toprak Ocak ayında dünyamıza geldi. Hiç hayatında bebek tutmayı beceremeyen ben ( hala iyi tutabildiğimden emin değilim ama çok güzel kedi tutuyorum o ayrı :)) Topy'i ( bu ismi de ben taktım çocuğun adı Topi kaldı) kucağımda tutup kendimi onu biberonla beslerken bile buldum! O da sağolsun bir keresinde beni hiç üzmeden mamasını yiyip üzerine de bir güzel kollarımda uyuyuverdi :) Genelde elleri kolları hiç durmadığı için ben de sürekli " acaba mutsuz mu? acaba huzursuz mu ? amanın ağlayacak al bunu Dilşaaaad !! " şeklinde tepkiler veriyorum. Sanırım bu yakınlaşma beni bebek konusuna biraz daha ısındırdı. Ama sadece ısınıyorum henüz herhangi bir harekete geçmişliğim yok. Ne demişler ısınmak önemli yoksa tutulur kalırsın :)

Bir de taaa Antalya'larda oturan kuzenciğim Özgün'ün oğlu Tan var ki onun da yeri bende ayrı. Bir zamanlar minicik olan Tan böyle uyurken ...



Şimdi 1.95 cm olmasına 1 metre kalmış ! Müziği ve bozuk eşyaları tamir etmeyi çok seviyor. Zaman ne çabuk geçiyor ve ben onların büyümesine uzaktan şahitlik ediyorum. Gönül isterdi ki hep aynı şehirde olalım daha çok şey paylaşalım ilk adımlarını ilk kelimelerini komik konuşmalarını duyup görebileyim ( duygusallığım tavan yapıyor bu aralar)


Aaa tabi ailemizin minik kızlarını da unutmamak lazım ki ben bir kız çocuk hastasıyım, bu tatlı güzeller de ailemize birkaç sene önce katılan meleklerimiz. Maalesef ayrı şehirlerde olduğumuz için onların da büyümesini senede bir görüşürsek ya da facebook fotoğraflarından izliyorum.



Elif'imin kızı Melis! Elif benden küçük olduğu için onun bu yaştaki hallerini hatırlıyorum. Şimdi o da anne oldu. Melis nasıl tatlı bıcır bıcır konuşuyor . Bir de biraz erkeklere karşı torpil geçiyor. Kızlara fazla yüz vermiyor. Burak'ı benden daha çok sevse de bir fırsat bulup kucağıma alıverdim. ( Burak'ta onu çok seviyor tabii) O çok güzel minik bir melek :)






Ayrıca en büyük kuzenim Devrim ablamın 2. kızı Güneş ( 1. kızı Deniz artık genç kız, o ilk torun yeri özel tabii ;)

Güneş oje ve ruj hastası ama erkek gibi korkusuz, cesur ve de nasıl akıllı. Artık o da iyice büyüdü sayılır ama neyseki en tontiş zamanını yakından görme şansına eriştim geçen yaz.
Umarım ki hepsinin daha güzel günlerine de şahit olurum. Kendileri gibi hayatları da güzel olur. Hayatta başarılı sağlıklı ve dünyaya faydalı bireyler olmalarını dilerim. 23 Nisan'a 2 kala tüm çocukların bayramı kutlu olsun !! :)

8 Nisan 2011 Cuma

Herkesi Desteğe Davet Ediyorum

Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz Sarıkamış Kazıkkaya Anaokuluna destek kampanyasına ilgi çok memnun ediciydi. Emeği geçen tüm arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim. Betül öğretmenimiz bizden sonra sınıfı daha da güzelleştirmiş :) Fotoğraflarını şu yazımda yayınlamıştım. O zaman bize de haber ver diyen arkadaşlarıme işte haber veriyorum. Bu sefer Adıyaman Tut Boyundere Köyü İÖO anasıfına ve 1. sınıflarına bir kampanya düzenledim. Öğretmenimiz Özlem hanımdan aldığım bilgiye göre kendisi göreve atandığından beri özverili çalışmaları sayesinde sınıf eğitim görebilir bir hale gelmiş. Bu sene de AÇEV ve Vodafone'un katkıları ile İlk Adım Projesi çerçevesinde sınıfa daha yeni dolaplar alınmış. Tabii bildiğiniz gibi anasınıfının kırtasiye ihtiyaçları çok oluyor. Çocuklarının çok zeki ve akıllı olduğunu söyleyen sevgili öğretmenimiz sınıfına yardım edilmesi için kardeş okullar sitesine ilan bırakmıştı. Kendisine bu site sayesinde ulaştım. Sizler de birşeyler yapmak isterseniz lütfen benimle irtibata geçin. ( e-mail yolu ile) Bloglarınızda da duyurursanız çok sevinirim. Ne kadar çok kişiye ulaşırsak o kadar çok eksik kapanmış olur. Biz yine arkadaşlarımızla organize olup elimizden geldiğince bu minik arkadaşlarımıza birşeyler göndereceğiz. Hatta aramızda para toplayıp 23 Nisan öncesi onlara yeni ayakkabılar göndereceğiz. ( ayakkabı numaraları alınmıştır ayakkabı almak isterseniz lütfen benimle irtibata geçinki hangi numara gönderileceğini not alayım mükerrer numara gitmesin) Toplamda 18+18 olmak üzere iki sınıfta toplamda 36 öğrencimiz var. ( Anasınıfında 10 kız 8 erkek öğrenci var 1. sınıflarda ise 8 kız 10 erkek öğrenci var) Ayrıca yine Mersin'deki Akdeniz Çay Mahallesi İÖO 'na da kitap yardımı topluyorum. Öğretmenimiz Demet hanımla yaptığım görüşmeye istinaden 6-7 ve 8. sınıflara yönelik hikaye kitapları istedi. Sınavlar için yardımcı kitaplar, hatta kullanılmaya uygun kıyafetler de göndermeyi planlıyorum. Tabii bunun için yine duyarlı arkadaşlarımın desteğine ihtiyacım var. Birlik olunca çok güzel işler çıkarıyoruz öyle değil mi :) Daha önce aldığımız ve gönderdiğimiz yardımlarla ilgili şu albümdem fotoğraflar görebilirsiniz. Belki neler gönderebilirim diye düşünenlere fikir olur. Yeni sınıflarımızın fotoğraflarını sizlerle paylaşmak istiyorum :) Desteğiniz için şimdeden teşekkür ederim !








Ajanda Nisan Yayında !

Bu ay ekibe katılan 2 minik bebeğimizle ( henüz anneleri Seda'nın ve Sinem'in karnındalar) Nisan sayısında yine beraberiz :) ayrıca ayın sonunda sevgili Müge'nin de bebeği Aras dünyaya gelecek. Yani ekibimiz gitgide büyüyor. Darısı bebek isteyenlerin başına :))) Editörümüz Sinem'in de dediği gibi Ajanda'yı çocuklar bastı. Eee ne de olsa bu ay 23 Nisan'ı kutlayacağız :)
Ajanda Dergi'yi okumak için şuraya bir tık. Online okumak için buraya bir tık. PDF olarak indireyim her gün açar bir yazı okurum diyorsanız indirmek için buraya bir tık. Tık tık ta tık tık :))
Ayrıca bu ay kapak sayfasında çok severek gezdiğim Van'da çektiğim bir fotoğrafımla yer aldım. Kapak kızı olamadım henüz ama kapak fotoğrafçıcı oldum :))

Deniz isimli bu tatlı minik kız Van gölü kenarında bir köyde yaşıyordu. Onun o güzel gözlerini çekmezsem olmazdı. Umarım beğenmişsinizdir. Şuşu'nun düzenlemesi ile Nisan kapağımız:


Dergide arkadaşlarımın keyifli yazılarının yanında benim de Van gezisi yazımla o güzel tatili tekrar yadetmiş oldum :) Sevgili eşim Burki ve benim çektiğim fotoğraflarla renklenen yazımı umarım keyifle okursunuz. Burak fotoğraflarını yayınlayacağı yeni bir sitenin çalışması üzerinde. Dergide linkini görüyorsunuzdur. Fakat iş yoğunluğundan site hayata henüz geçemedi. Onun fotoğraf aşkıyla çektiği güzel kareleri yakında bu siteden görebileceksiniz. Ayrıca yine sosyal sorumluluk önerilerimle sayfalar arasındayım. Bu arada ben de yeni bir eğitime destek kampanyası başlattım onu da bugün yazıcam, belki sizlerden de katılmak isteyen olur diye ;)


Herkesin keyifle okumasını dilerim.

Minik Not: Ajanda'nın Nisan hediyeleri çok şık, kaçırmayınız ;)

Bu ayki konu başlıklarımız:


Etkinlikler


Sinedetay “Boardwalk Empire”


İstanbul’da Turist Olmak “Oyuncak Müzesi”


Tiyatro “Altıdan Sonra”


Kitap İnceleme “Factotum - Charles Bukowski”


Gezi “Van”


Çalışanın Çığlığı


Bir Kaşık Bilgi “En Sevdiğim Yemek”


Abrakadabra § Sosyal Sorumluluk Projeleri


Kitap İnceleme “ Kara İstanbul—Kara Manhattan”


Raflarda


Vizyondakiler

24 Mart 2011 Perşembe

Kazıkkaya Anaokulundaki Değişimler

Onları ilk tanıdığımda sınıfları böyleydi :(


Sonra böyle oldular :)

Şimdi öğrendimki daha da güzel olmuş sınıfları :D

Betül öğretmenimiz ve eşi neler yapmışlar neler :))

Gülben Ergen görmesin benim anasınıflarım neden böyle değil diye kıskanabilir :)


Kars'ta hava hala eksi derecelerde ama bu sınıfa bahar çoktan gelmiş bile :)


Onlar mutlu biz mutlu :) Emeği geçen duyarlı, vicdanlı herkese binlerce teşekkürler öpücükler !!!