28 Ekim 2009 Çarşamba

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!


Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur

27 Ekim 2009 Salı

Korolar İstanbul'da Buluşuyor !


Ben lisedeyken korodaydım. Hem de altoların başkanıydım :) Çok sesli koroları oldum olası sevmişimdir. Konservatuara gidemedim kendimi yıllarca müzik konusunda böyle tatmin ettim ( Bayramlarda söylerek) Tek başına çıkıp söylemek cesaret ister , yanında arkadaşlarınla ile ortak bir çalışmanın daha zevkli, sahne fobisine yenmek açısından da daha kolay olacağı kesin. En azından rezil olacaksak hep beraber olalım değil mi?? :)

Önümüzdeki hafta 4 Kasım Perşembe günü 2. uluslararası İstanbul Koro Günleri başlıyor. 8 Kasım'a kadar devam eden koro günlerinde 7 farklı ülkeden toplam 700 korist katılacakmış. Hatta bir tanesi de benim arkadaşım Alis . Yok harikalar diyarındaki değil :) Onlar da Surp Vartanants korosu olarak katılıyorlar. Ben de gitmeye çalışacağım tabii bir aksilik çıkmazsa. Geçen sene gidememiş sonradan gidenlerin beğenilerini de duyunca iyice pişmanlık duymuştum. Program ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz .

Bol müzikli günler :)

26 Ekim 2009 Pazartesi

Hamarat mıyım Neyim?

Kendimi övmeyi sevmem ama bu cumartesi-pazar kendimi yeni yeni tadlara adadım ve sanırım hepsi de ilk olmalarına rağmen başarılı sayılırdı. Öncelikli hedefim bu haftasonu ekmek yapma makinamın açılışını yapmaktı. Yazın başında bana hediye olarak çıkan ( ufak çaplı bir yarışma gibi birşeyden) ekmek yapma makinamı henüz cesaretlenip kullanamamıştım. Ama biliyordum ki bir açsam o kapağını gerisi gelecekti. Bana lazım olan tek şey cesaretti :P neyse abartmıyım işte nedense korkuyordum. Genelde birşeyi ilk yapmaya çalıştığımda içimde bilinmezliğin verdiği bir korku oluyor. Sonra da alışmış kudurmuştan beterdir modunda hep aynı şeyi yapıyorum, öğrendim ya artık ;)
Öncelikle çeşitli bloglardan ekmek tarifleri araştırması yaptım. Daha sonra markete gidip gerekli malzemeleri almalıyım derken bir de baktım ki zaten burda yapılmışı da var :) Söke un sağolsun bizi düşünmüş çeşit çeşit ekmek tarifi için un karışımlarını hazırlamış. Çavdarlı, kepekli, köy ekmeği.. Hangisini seçmeliyiz? Burak köy ekmeği dedi. Ben de bu ekmeği biraz değiştirmeliyim dedim. ( hem ben yapıyorum hem hazır olmasın değil mi? :) Makinaların kullanma klavuzları beni çok sıkar , şöyle bir üstünden geçip hızlıca okudum ki bu işten yine başlamadan soğumayayım diye. Yapmam gereken tek şey suyu hazneye koyup ( sırasına çok dikkat etmek gerekiyor bu ekmek yapma makinalarında) üzerine paketin içinden çıkan karışımı, karışımın içine (suya temas etmemeli) paketin içinden çıkan kuru mayayı koymakmış. Ben bir de içine ceviz içi ve zeytinyağı koydum. İstediğiniz saatte pişmek üzere makinanın zaman ayarını ayarlayıp pişirme modunu seçip düğmeye basıyorsunuz. Veeee makina çalışıyor :) Çok heyecanlıyız karı koca ( daha çok ben tabii) sonunda makinayı çalıştırdık ! Ekmeğimizi pişmeye hazırlarken o akşamki misafirlerimiz sevgili İlke ve Alper için ( Alper Burak'ın çok sevdiğimiz asker arkadaşı ve ona dolayısıyla da bana fotoğraf sevgisini aşılayan arkadaşımızdır) ne hazırlamalıyım diye önceden kararlaştırdığım etli yaprak sarmalarının içini hazırlamaya başladım . Benim yaprak sarmasını biraz ekşili sevmem nedeni ile içine limon tuzu koymam iyi bir tercih olmuş. Nitekim beşamel soslu fırında makarna da tuzsuz olunca ikisi (İlke'nin beni tesellisi ile) birbirini dengelemiş :)) Dolma sarmayı önceden annemle yapardık, tek başına yapmanın hiç akıllı işi olmadığına kanaat getirdim. Gerçekten insanın beli kopuyormuş :) Burak bu aralar tarhana çorbasına takık olduğu için (çorba olarak ne yapayım canım? Tarhanaa tarhanaaa...) yanına tarhana çorbası yapıyorum. Carrefour'un beyaz bez poşetlerin içinde kendi markası ile sattığı tarhana gerçekten başarılı. Ben içine bolca pul biber nane ve biber salçası katarak tarhanayı hafif acı yapıyorum. Yemeklerde biber salçası ve pul biber vazgeçilmezlerimden. Kesinlikle yemeklerde ne salçadan ne de baharatlardan taviz vermemek gerektiğine inanıyorum. Yağı kısabilirsiniz tabii ki :)) ( Kendimi şu anda yılların şef aşçısı gibi tavsiye verir buldum :P )
Çarşamba günü çıkacağımız Kapadokya gezisinden de ilerki günlerde bahsedeceğim. Bu turu Alper'ler ayarladı bize de katılması düştü. Burak'ın bu haftaki motivasyon sebebi bu tatilmiş. Ben de orda bol bol fotoğraf çekeceğimi düşünüyorum. Kapadokya'ya sanırım 11-12 yaşında gitmiştim. O zamanlar bu kadar popüler değildi. Eminim şimdi ( Asmalı Konak Dizisinden sonra) baya bir yatırım yapılmıştır. Tek kafamı kurcalayan ETS ile daha önce kapadokyaya giden Şükran'ın tur şirketinden memnun kalmamış olması. Umarım klasik tur rehberleri gibi bizi devamlı alışveriş merkezlerine götürmezler. Memnun kalmazsam burdan onları şikayet edeceğim :))
Pazar sabahı hava süperdi. Seda bizi kahvaltıya çağırmıştı bize de ellerimizle ( yalan tabi makinamızla) yaptığımız ekmeğimizi alıp gitmek düştü. Gerçekten uzun zamandır yaptığımız en güzel, en lezzetli ve keyifli kahvaltı sofralarından biriydi diyebilirim. Zira sofra o kadar güzeldi ki makinamı yanıma almadığım için pişmanlık duydum. Iphone ile Engin'in çektiği bu fotoğrafı da sizlerle paylaşmak istedim. ( yaşasın iphone! )

Düzenleme ve yiyecekler Seda'ya cevizli köy ekmeği bana ait :)

Sucuk çok lezzetliydi hafif acılı baharatlı ( markası Apikoğlu imiş merak edenlere , şiddetle tavsiye ederiz) Seda bize fırında süper bişeyler hazırladı. Hem yapması kolay ( ama hazır yemesi daha güzel , ellerine sağlık Sedoş ! :) hem de kahvaltı sofranızda değişik bir tat ve çeşit yer alıyor masayı zengin gösteriyor ;) ( Bayat ekmekle daha lezzetli olluyormuş, domates kaşar robotta öğütülür ya da rendelenir, içine tuz kekik konulur en son yumurta ile çırpılıp ekmek dilimlerinin üstüne bol bol dökülür. Üzerlerine dilimlenmiş sucuk konulur / dileyen salam sosiste koyabilir. Önceden ısıtılmış / ama lütfen önceden ısıtın :P / fırına yerleştirilir ve pişmeye verilir. Offf offf anlatırken bile ağzım sulandı. Sonra da afiyetle mideye indirilir. Pazar günü biricik görümcem Uzak Doğu gezisinden dönmüştü ve doğumgünüydü ( İYİ Kİ DOĞDUN ŞÜKÜÜÜÜ!!! ) Ben de kendisine cheesecake yapayım dedim . Tarifi Didem'e ait olup benim cheesecake kalıbım büyük olduğundan 2şer ölçü ile yaptım. Bence güzel oldu bilmiyorum yiyenler ne düşündü? Eyüp yemedi diye kendimi üzmedim, zaten o tatlı sevmez diye avundum. Bu arada cheesecake'in pişirildiğini de ilk defa gördüm :) Zaten benimkinin görüntüsü biraz daha farklı oldu. Üzeri krem brüle gibi kızardı :))

Yani anlayacağınız bu haftasonunu da bol bol yiyerek geçirdik :)) eee ne demişler ? Can boğazdan gelir. Haftaya spora devam diyoruz ( ben demiyorum aslında Burak diyor, ben de aksilik olmazsa eşlik edeceğim, umarım :) Evlenince insan ister istemez kilo alıyormuş. Almayan biri varsa bana sırrını söylesin. Burak "Lütfen artık yemek yapma" dedi . Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim? Demek ki kocacığım yemeklerime karşı koyamıyor! Son olarak ne diyeyim ( bak seda giriş-gelişme-sonuç ) Hayat en güzel hediye ! Herkese keyifli bir hafta!

22 Ekim 2009 Perşembe

Işınla Bizi Osman!

Biz çok yorgun ve eve dönme çabasında olduğumuz zamanlarda Burak hep parmağını şıplatıp şu an evde olmak istiyorum biri bizi ışınlasa der. Şu an böyle bir teknoloji yok ama hayali bile güzel tabi. Ama yok düşündüm de istenmedik zamanlarda evine birileri ışınlanırsa hiç hoş olmayacaktır :)) Dünyada bunu süistimal edebilecek çok insan çıkacaktır. Neyse gelelim konumuza. Yine bir macera yine bir aksiyon. Bu seferki daha eğlenceliydi ama sağolsun esas oğlan James T. Kirk baya eğlenceli bir karakter. Bu kadar cıvık bir adamı da nasıl kaptan yaparlar anlamış değilim :) Ama kızlar size tavsiye ediyorum biraz gözüm gönlüm açılsın diyorsanız bu yakışıklıyı kaçırmayın derim :)) Pardon kocacığım söz meclisten dışarı :) Ayrıca Eric Bana 'yı da kötü adam Nero yapmışlar ona da çok alındım doğrusu. Dün gece de oturduk yılların Uzay Yolu "Star Trek" in son filmini izledik. Nedense eski filmlerden hoşlaşmıyorum. Bazılarınız beni eleştirebilir( zaten kaç kişisiniz ki bazılarınız olsun :)) yeni teknolojiler ile çekilmiş filmler var iken eskilerini izlemesi bana zevk vermiyor artık. 8.3 puanla imdb'nin TOp 250 listesinde yer alan filmimiz vakit ayırıp izlemeye değer. Arkasında yine müthiş adam J.J. Abrams var. Adam başta Lost , Fringe , Felicity , Armagedon , Mission impossible gibi dizi ve filmlere hem yazarlık hem yapımcılık hatta bir de yönetmenlik yapmış. Şimdi de sizleri Star Trek eski ve yeni kadrosunun karşılaştırmalı fotoğrafı ile başbaşa bırakıyorum :) İyi seyirler :P

21 Ekim 2009 Çarşamba

Hayatta Tanıdığım Tek Robot Mutfak Robotum

Kendime aldığım ilk çeyizdir sanırım sevgili Arzum Mutfak Robotu'm. O da beyaz diye ( diğer mutfak beyaz eşyaları aslında gri de ) Burak tezgahın üstünde durmasından rahatsız oluyor. Olsun ben ondan vazgeçmem :) Şu bir gerçek ki bu küçük robotlar hayatımızı kolaylaştırıyor. Sebze doğrayıp hamur yoğurabilen hatta hiç denemediğim çiğ köfte yoğurma işini bile yapan robotlar her eve lazım. Şimdi ben bundan neden bahsettim bilmiyorum. Robot deyince aklıma gelen hayatımdaki tek robot olduğu için belkide :) Dün akşam o çekici, hınzır, yandan gülüşüyle yıllardır çoğu insanı kendine hayran bırakan fakat son yıllarda ışığı sönmeye başlayan sevgili Brucu Willis abimizin son filmi Surrogates'i (Türkiye'de Suretler diye oynuyor) izledim. Gelin görün ki bu filmde Bruce abi hiç öyle güzel gülmedi :( Hayatın nimetlerinden uzak kalmış, kalabalığın içinde yalnız, mutsuz bir FBI ajanını oynuyor . Bu hafta şansım robotlardan yana. Bu filmde de yine robotlar başrolde. Gerçek olan tek şey sen iken insanlığı nasıl korursun diyor film. Böyle enteresan cin fikirler hep obez amerikalıların aklına gelir zaten. Armut piş ağzıma düş mantığı. Adamlar oturmuşlar evlerinde yatıyorlar. Uzaktan kendilerine ait robotlarına bağlılar. Robotlar da onların normal yaşantılarını sürüyorlar. Kimse evinden dışarı çıkmıyor. Bir de yine olmazsa olmaz karşı görüşlü bir grup var. Onlar da kendi bölgelerine robotları sokmuyorlar ve hiçbiri robot kullanmıyor. Robot kullanmanın amacı dışardaki tehlikelerden insanları korumak. Atıyorum kaza yapıyorsan robota olan oluyor sana birşey olmuyor. Sen evinde güzel güzel yatıyorsun. Ama saçma olan hep makinaya bağlısın , bağlantını koparınca robotta çalışmıyor. Hani robot kendi kafasına göre takılsa işine gitse, dışardaki yorucu sıkıcı işlerini halletse , sen de evinde mis gibi takılsan. Yok öyle değil. Sonuç olarak film sinemaya gitmeye değmez derim. Bence benim gibi evden de izleyebilirsiniz ;)

19 Ekim 2009 Pazartesi

Haftasonunda Evden Dışarı Çıkmazsan Olacağı Bu...

Yaşıtlarım ( 28 Yaş civarındakiler) haftasonunda dışarda fink fink gezerken ben ne mi yaptım? Camdan bile kafamı çıkarmadım :) Tabi kesinlikle kendi tercihim bunun için bahanem de yoktu sadece öyle olsun istedim. Gerçi bu cumartesi planımız dişimdeki dikişleri aldırıp kuzencim Dilşad ile kurabiye denemeleri yapmaktı. Nitekim kurabiyelerle ilgili son deneyimimiz pişen kurabiyelerin çekip küçülmesi ile hüsranla sonuçlanmıştı. Neyse işin içine erkekler girince planlar da bozuldu. Yani bu dediklerimin hiçbiri olmadı. Bütün bir haftasonumu kucağımda notebook dizi ve film izleyerek geçirdim. Sanki birisi bana para verecekmiş gibi gayet azimliydim bu konuda. Bu, şu ve o diziyi izle özetini çıkar, yorumunu yaz, parayı al :P Önce LOST 5. sezon bitti. Kalakaldım , yok artık dedim böyle de heyecanla merakla bitirilmezki. Bu ruh halini hemen atlatmam gerekiyordu. Yoksa Ocak'a kadar bu hayat nasıl geçerdi? Ezel diye bir dizi başlamış başrollerde de sınıf arkadaşım eski Türkiye güzellerinden Sedef Avcı , yakışıklı Kenan İmirzalioğlu ve donuk bakışıklı mankenden bozma oyuncu Cansu Dere oynuyor.(Sedef'e torpil geçtim :)) Peşpeşe izledim diziport isimli siteden. Müzikleri güzel konu değişik ama yine bir lüks yine bir bolluk içinde yaşamalar. (Bu arada Sedef oyunculukta kendini baya geliştirmiş. Hatta seslendirmesini de kendisi yapmış. Şaşırdım , onun adına da sevindim vayy beee... dedim bir de kendi kendime ) Bu yüzden şu aralar en sevdiğim dizi Melekler Korusun :) Daha gerçekçi geliyor , kızlar doğal oynuyor, hayatın iiçinden birçok şey var. Bir de içinde sadakat dostluk var. Hümeyra var, onun olduğu her proje de başarılı. Gerçek dostluğu görebildiğim tek dizi , diğerlerinde hep sırtından bıçaklayan aç gözlü zenginlerin abartılı hayatı. Hiç gerçekçi değil.Bu tür insanları orta tabakada da bolca görebiliyoruz :) Neyse çok kaptırmışım belli ki ben kendi hayatıma dönüyorum. Bu arada küçük teyzem (Saliha teyzem) beni takip ediyormuş. Yazılarımı da pek bir beğeniyormuş. Her ne kadar hep aynı kişiler (Seda & Dilşad) yorum yazsa da , teknik sebeplerden yorum yazamayan takipçilerimin olmasını bilmek güzel geldi :) İzmir'den gelen Göztepe sporun maçını izlemiş gençlik günlerini özlemiş kocama yemek yaptım. ( Burada " Alemin Kralı Göztepe Geliyoooooor" :) muşşşş
Şu bizim meşhur kremalı patates, kadın budu köfte ve mercimek çorba. Akşamları ne pişircem diye benim gibi pişirmektense karar vermenin daha zor olduğunu düşünen var mı? Bu patates herşeyi kurtarıyor. Patatesleri ince ince dilimleyip borcama yerleştiriyorsunuz. Üzerine tuz , karabiber, biraz sıvı yağ ve krema döküyorsunuz. Üzerleri kızarana kadar fırında pişiriyorsunuz. Sonuç çoookk lezzetli oluyor! ( Kuzen Dilşad sağolsun :) Gelelim bu haftanın film tavsiyesine. Benim gibi romantik komedi sevenlere yönelik bir tavsiye... The Ugly Truth yani Türkçesi Kadın Aklı Erkek Aklı :P Değil tabii ki..Aslında Türkçesi "Çirkin Gerçek" ama bizimkiler filmin ismine çirkin koyarsak kimse gelmez diye düşünmüşler sanırım. Başrollerde çok beğendiğim yakışıklı Gerard Butler (P.S I Love You filminden hatırlarsınız) şirin güzel sarışın Katherine Heigl oynuyor. Birbirine çok yakışan bu çifti izlemekte benim gibi romantik-komediseverler için daha zevkli oluyor tabi ( Sanki çift birbirine yakışınca onların mutluluğu beni de mutlu ediyor :P kızsal bir durum erkekler anlamaz ) 1. fotoğraftan belki anlamazsınız filmin konusunu 2. fotoğraftan anlayabilirsiniz. Konuyu kısaca özetleyeceğim.Hayatın gerçeği : Kadınlarla erkekler çoook farklılar. Bazı sahnelerin beni çok güldürdüğünü söyleyebilirim. Son zamanlarda izlediğim en eğlenceli romantiklerden.

Peşinden bir de Transformers : Revenge of the Fallen 'ı izledik. Ben inatla aldığımız gerilim filmlerini izlemek istemiyordum çünkü. 3. sü de çekiliyormuş bu arada. Film yine teknolojik aksiyonların bol bol yer aldığı bir film olmuş. Tam erkeklere göre. Konusu işe şu : Robotların da bir ruhu var , robot deyip geçme ( Gerçi bu robotlar galiba biraz uzaylı :) O başroldeki kız da sinirimi bozuyor. Bir insan bu kadar mı güzel olur? :) Bir ara Burak öyle bir dalmışki kıza, uyandırmak zor oldu :) Gerçek hayattakilerle yetinmeyi bileceksin kocacığım :)) Hem onlar film sadece! Aaa bu arada Cuma akşamı da Burak'ın zoruyla izlediğim ve amacına ulaşıp beni geren başarılı gerilim filmi EDEN LAKE 'i de unutmadan yazayım. Hatta yazayım da bir an evvel o sahneleri unutayım :) İngiltere'de geçen film genç bir çiftin evlilik teklifi için gittikleri romantik bir haftasonu olarak başlayıp kabusa dönen Eden Lake adlı ormanlık bölgede başlarından geçenleri anlatıyor. Bu filmden aldığımız ders ise şöyle: Evlilik teklifim romantik olsun diye kasıp sakın ormana gidip kız arkadaşınla başbaşa kamp kurma! Bunun yerine bizim kurabiyeler ile evlilik teklifi yapabilirsin :)))


Sevgiler...

15 Ekim 2009 Perşembe

Fotoğrafçılar Yarışıyor


Arkadaşım Pınar'dan gelen bir haberi paylaşmak istedim .

Sony’nin 3.kez sponsor
olduğu Dünya Fotoğrafçılık
Ödülleri – Sony World Photography Awards (SWPA)
bu yıl da tüm dünyadan amatör,
profesyonel ve öğrenci fotoğraf tutkunlarını
bir araya
getiriyor.
Yarışmaya katılmak isteyen profesyonel ve amatör
fotoğraf
tutkunları için son başvuru tarihi 4 Aralık 2009 Geceyarısı

Yarışmanın amatör
bölümüne
aşağıdaki dallardan birinde siz de katılabilirsiniz

Ø Mimari
Ø Konsept
Ø Belgesel
Ø Moda
Ø Manzara
Ø Müzik
Ø Doğa
Ø Portre
Ø Spor
Ø Kampanya Ödülü; “Futbol aşkı”

Katılmak istiyorsan tıkla . Ben de mi katılsam acaba?? :)) Mayıs'ta Cannes 'da festivale şahitlik etmiş biri olarak düşündüm de neden olmasın?? :)

14 Ekim 2009 Çarşamba

İyi ki Doğdun !!!


Bugün içimden Armağan'a yazmak geldi :) Bu yazım sana Armağan olsun .Hem bugün onun doğumgünü hem de beni ve birçok sevenini gururlandırdığı bir olaya daha imza attı. İlkokuldan beri tanıdığım hani şu kadarcıktı dediğim şimdi kocaman bir adam olup bir o kadar da kocaman yüreğiyle besteler yaratan , müzik insanı, duygu adamı. Doğumgünün kutlu olsun canım arkadaşım , ilk aşkım :) dostum, sırdaşım, burçdaşım ( yaşasın Terazi ruhu!!) Her ne kadar mesafeler , hayat şartları bizi ayırsa da yüreğimiz bir araya gelince yine aynı atar. Arada kaçırsam da işte şu kadarcık olduğundan beri konserlerine hep giderim, dinlerim gurur duygum tavan yapar. O geçen seneden bu yana Amerika'da yepyeni bir yolda ilerliyor. Yine müzik adına ama daha da engin denizlerde yüzüyor. Bir de beni bugünlerde gururlandıran Fahir Atakoğlu'nun son albümü "Faces&Places" ta adının geçiyor olması. Bu gerçekten de çok gurur verici! Çünkü yıllarca müzik adına neler yaptığını, ne emekler verdiğini, gayretini, isteğini, müziğe , duygulara insan iç dünyasına olan tutkunluğunu bildiğim , hatta en güzeli de ilk bestesi "İlk ve Tek" e (Hayatımda aldığım en güzel doğumgünü hediyelerinden biridir) şahit olduğum (evet Armani o ilkti ama tek kalmadı ne mutlu sana ve bize ) arkadaşımın şimdi senfoni yazan uluslararası müzik piyasasında da tanınmış bir başka Türk sanatçımızın albümünde, konserlerinde yer alan bir müzisyen olması. Seni özlüyor ve gururla takip ediyoruz. Dilerim gittiğin yolda hakettiğin yerlere ulaşırsın. Bu arada albümü şu an dinliyorum . Kitabını eline al, koltuğa uzan , fonda da albümünüz. Ohh deymeyin keyfime. Hayal ettiğim bu oldu ama ne yazıkki evde değilim. En kısa sürede bunu gerçekleştireceğim size de benden bugünün tavsiyesi olsun :) Sevgiler...

Not 1: Dün yani kendi doğumgünümde de yazacaktım ama içimde biraz burukluk vardı dünyaya karşı, vazgeçtim. Hoşgeldin yaş 28
Not 2: Armağan Durdağ ya da Kırmızı Yelken olarak google'dan aratıp bestelerini dinleyebilir videolarını izleyebilirsiniz.(dinlemelisiniz)
Not 3: Albümde "And Places" " Mediterranean" ve "Rhythm Of Corners" şu anki favorilerim , kapağın renklerinden esinlenerek yazıyı da renkli yazdım , bundan sonra hep böyle mi yazsam diye düşünüyorum , bu rengarenklik beni çok mutlu etti :)

11 Ekim 2009 Pazar

Kadıköy'de Bir Cumartesi Akşamı

Aslında niyetimiz bu Cumartesi Yedigöller'e gidip kızıl yaprakları çekmekti. Benim hala kendini 20 yaşında zanneden dişimin azizliğine uğrayıp planımızı başka bir haftasonuna erteleyince günümüzü Kadıköy'de geçirme kararı aldık. Bu arada sonunda dişçiye gitmek zorunda kaldım. Hergün en az 2 kere diş fırçalama gayretinde olup sanırım her sabah süt içtiğimden dolayı şimdiye kadar 1 kez dolgu yaptırmış şanslı biri olarak dişçiye gitmeye pek alışık değilimdir. Fakat bu acı dayanılır olmaktan çıkmıştı ve çevremden gelen çok büyük bir "çektir şu dişi" baskısı vardı. Hafif elli doktorun elinden 15 dk'da birkaç dikişle kurtuldum. Kendime de hediye olarak evimizin herşeyi olduğunu iddia eden mağazadan birkaç kurabiye kalıbı aldım ( ucuz diye alıp alıp toplamda ne aldımki bu kadar tuttu dediğimiz bir alışveriş daha) Sonrasında sevgili eşim Burki ile Kadıköy'e gidip DVD'cimiz Orta Dünya'dan birkaç film alalım dedik . Lafı gelmişken söyleyeyim aldığımız filmlerden District 9 'ı tavsiye ederiz ( ailecek- imdb puanı 8.5) Sıkıldım aynı tarz uzaylı filmlerinden diyenlere değişik bir deneyim olacağı kesin. Hiçbir oyuncusunu tanımadığım film ilk defa Amerika'yı basmak yerine Güney Afrika'yı basan uzaylılar üstüne dönüyor. O sevimsiz karides tipli uzaylılara ilk defa duygusal baktığımı hatta bir ara gözlerimin dolduğunu söylemeliyim. Filmden çıkardığım konu ise şu ; Kendimiz gibi olmayanlara kötü gözle bakıyoruz.
Neyse gelelim günün diğer önemli konularına. Kadıköy'e yürüyerek gidelim hem de spor olur derken yolda gördüğümüz değişik bir mağazaya kendimizi atıverdik. Artemis Hediyelik Eşyaya Kadıköy'e yolunuz düşerde uğramadan geçmeyin. Zira ilginizi çekebilecek birçok değişik dünyanın farklı noktalarından gelen el yapımı hediyelik ürünler bulmak mümkün. Gerçi biz kendimize aldık 1-2 parça hediye o ayrı :) Yeri neresi mi? Kadıköy Nüfus Müdürlüğünün karşısı , belki biraz çaprazı.Sonra ver elini Kadıköy sahil .. aman yine herkes toplanmış biryerlere gitme yetişme telaşında. Biraz sahilden fotoğraf çekelim dedik herkes poz verme derdine düşmüş. Malum akşam üzeri manzara güzel güneş batıyor. Biz de çekelim dedik birkaç kare . Vapurların biri gidiyor biri geliyor. Kopamadık manzaradan derken hava karardı, baktık tripodsuz daha fazla çekilmiyor.
Bu aralar Kadıköy'de hep fondan bir horon sesi geliyor. Bendeniz hafiften Rize'li hemen atlayıverdim kalabalığın içine. Hobaa başladık horon tepmeye.. Eller Çubuk!Yok artık :) Tabi ki hayır sadece izledik. Rizeliler festivali bir süredir Kadıköy meydanda devam ediyor.Biz de hasret giderdik. İlk defa Laz böreği gören Burki dayanamadı hemen tatlıları keşfe daldı. Ben de ucundan acık otlandım. Pepeçura bile var duyurulur ( Rize üzümünden ve mısır unundan yapılan hafif mayhoş mor renkli bir muhallebi)
Tatlıları da yedikten sonra Balıkçıların olduğu sokak ve devamında açılmış bilumum yeme içme mekanları arasında bulduk kendimizi. Burası gerçekten arkadaşlarla ya da ailecel balık &kebap yemek isteyenler yada 1-2 bişey içip sohbet etmek isteyenler için çok sayıda alternatifin olduğu bir sokak(Meşhur ÇİYA'da bu sokakta) Hava da güzel neredeyse bütün Kadıköy halkı ordaydı . Taksim Nevizade'yi aratmayan ortam gezimizin son durağıydı. Birkaç yudum birşeyler içtikten sonra nihayet ilk hedefimiz olan DVD'ciye doğru yola çıktık.

Ailenizin Fotoğrafçısı

Daha önce burada paylaştığım dün sona eren ( Burak , annem , kuzen Dilşad&Eyüp dışında hiçbir arkadaşımın hatta konu mankenimiz Şükran'ın da gitmediği :P biraz sitemkar davranıyorum napayım alındım) kulüp sergimizde sergilenmiş fotoğraflarımı sonunda ekleyeyim dedim. Madem sergiye gitmediniz bari burda görün değil mi? :) Neyse, napalım, ülkemizde fotoğrafa ilgi çok tabii içinde magazin olursa ;) Elimizdeki kısıtlı imkanları (Mutfak camından vuran akşam güneşi + sevgiliden gelen 1 demet kırmızı gül + piyano ve görümce Şükran) bir araya getirip kendi çapımda denemeler yapmıştım. Fotoğrafları yorum ve beğenilerinize sunarım efenim (Resim çizilir-Fotoğraf çekilir, lütfen yani...)

5 Ekim 2009 Pazartesi

Kurabiye Canavarları :)

(Fotoğrafı büyük görmek için çekinme tıkla)
Beklenen gün geldi çattı hatta geçti bile . O gün biraz yorulduk mudur nedir :) pazar gününü kimselere yedirmediğim kurabiyelerimi izlemekle ve fotoğraflarını çekmekle ve tabi dinlemekle geçirdim. Ancak şimdi fotoğrafları yüklemeyi tamamlayabildim. Gerçi kuzenim Dilşad ve kurabiye öğretmenimiz Didem çoktan benim yapamadığım bu işi bitirmişler bile :) Hatta biz meşhur olmuşuz birazcıkta :) Didem bizi kurabiye kursu bloğuna eklemiş izleyicileri ile paylaşmış bile. Evet nihayet erdik muradımıza. Aylar önce sitesini keşfedip kurabiyelerine hayranlığımı da kendisiyle paylaşmıştım. Kendisi de beni kursuna davet etti. Araya bizim düğün hazırlıkları Ebru'nun tatilleri ve ramazan+bayram girince bizim kurs ancak Ekim'e kaldı. Nihayet 3 Ekim için randevumuzu aldık 4 olsun ama 5 olmasın grubumuzu (Sıla'nın katılımı ile) oluşturduk. En az benim kadar hevesli kuzencağızım Dilşad son gece "Kuzen ne giysem" diye soruyordu :)) Yok artık :)) evet sordu valla heyecanlı napsın :) . Cumartesi sabahı vapurumuza bindik Beşiktaş ordan Nişantaşı sokakları arasında kendimizi Didem'in evine atıverdik kurabiye aşkıyla yanıp tutuşmadan. Hemen yıkadık ellerimizi mutfağa gidip önce kurabiyenin hamurunu hazırlayan Didem'in malzeme olarak marka tecihlerini öğrendik. Teknoloji sayesinde hamur 2 dk'da yoğuruldu hazır oldu. Hemen başladık kalıpları seçmeye. Didem'in evi tam bir kurabiye cenneti ! Her türlü malzeme ve kalıp ver. Biz daha yolun başında o kadar malzemeyi nerelerden aldığını (ucuza) tüyolarını sorduk. Sağolsun o da bize gerekli adresleri verdi. Tabii bizi şimdiden bu kadar malzemeyi nasıl uygun yoldan temin edebiliriz düşüncesi sardı :) Bu iş gerçekten çok emek ve bütçe gerektiriyormuş onu anladık. Kurabiyelerimize şekiller verip ( tabi önce yeterki incelik ve düzgünlükte hamuru açıp) pişmek üzere fırına yolcu ettik. Evi miss gibi kkurabiye kokusu sardı. Bu arada biz de Didem'in kurabiye işine nasıl adım attığını dinledik. Keyifli bir ortam ve hevesli arkadaşlar ile 7.5 saatin nasıl geçtiğini anlamadık. Hamurları elimize alıp acaba bu sefer ne yapsam diyerek kurabiyeleri rengarenk süsledik. Günün sonunda keyifle karışık yorgunluk vardı ve dedik ki bu iş gerçekten emek istiyor tabi yaratıcılıkta. Biz Didem'in evinde misafir ettiği son kursiyerleriymişiz. Şu anda yeni atölyesinde faaliyet göstermeye başlamıştır bile. O sevdiği işi büyük bir emekle yapıyor. Çok yoruluyor ama sevdiği işi yapıyor. Darısı başımıza :) Kurabiyelere ne mi oldu ? Birkaç tanesi dışında onları hediye ettim. Kalanları da yemeye kıyamıyorum çünkü gerçekten emek verdim :))) Sevgiler...

Bugün Hayvanları Koruma Günü

Ne zaman görsem içim cızz ediyor, elimden geldiğince de onlar için birşeyler yapmaya çalışıyorum. Geçenlerde eve doğru gitmek üzere servis beklerken küçücük kara bir kedi buldum. Attım çantaya servisle eve getirdim. Serviste herkes ona bayıldı. Minik yeşil meraklı göslerle etrafı kontrol ediyordu. Belliki annesini kaybetmiş. Önce korkudan ciyak ciyak ortalığı kaldırdı. Sonra kucağımı sıcak bulunca uyuyakaldı. Bıraksam belkide bir arabanın altında ezilecek. Hemen evimizin altındaki veterinerimize götürdüm. Pire spreyi ve kontrolleri yapıldı. Arka bahçemizde onun gibi minik kediler vardı.Onları da bizim şaşkın Karamel farketti :) Arka apartmandaki bir teyze ve oğlu bakıyorlarmış. Yanlarına koydum. Önce bu minik kara şeyi yadırgadı diğer minikler. Geçen gün gördüm bizim bahçede dolaşmaya gelmiş kaynaşmışlar ve hatta bizim minik büyümüş bile :) Bugün Hayvanları Koruma Günü. Lütfen siz de sadece bugün değil, rastladığınız her zaman, elinizden geldiğince, dünyayı paylaştığımız (emin olun birçok insandan daha az çevreye zarar veren) sokak dostlarını beslemeyi, onlardan kaçmak yerine hayatlarını kolaylaştıracak girişimlerde bulunmayı unutmayın. Bugün en az bir tanesini beslemeye gayret gösterin. Teşekkürler :)