4 Haziran 2010 Cuma

Van Gezisi Bölüm -2- Akdamar Adası


Güne cırtlak sesli bir horozla başlamak gibisi var mı? Yok :)
Bir de sabahın körü ötüyorsa hiç yok .
Yataktan kalkması zordu çünkü otel kışın misafiri olmadığı için kalorifersizdi ve yatağın dışına çıkınca heryer buzz gibiydi. Horozdansa başında dikilmiş "haydi nesobaby haydi nesobaby , kalk nesobaby , haydi haydi haydiiii" diye başının etini yiyen bir koca daha etkiliydi uyandırma konusunda.

Zar zor yatağın içinde kıyafetlerimi giydim. Kıyafet demişken Van 'a giderseniz en rahat pantalonunuzu (mümkünse uzun olsun, zaten sarışınsın halk seni yabancı turist sanıyor) en rahat ayakkabınızı giymeyi unutmayın. Bir de bu mevsimde biraz kat kat lahana modunda giyinmekte fayda var. Bir an üşüyüp biraz sonra terlemeye başlayabiliyorsunuz. Aman gece dışarı çıkarız diye şık bişeyler almaya da gerek yok ( tecrübe konuşuyor) Çünkü tek gece eğlencesi arkadaşlarla sohbet ve kitap okumak oluyor.

Uyanması zordu ama gördüğüm manzara tüm zorluklara değerdi.



Bu minik tatlı kaz yavruları güne süper başlamama sebep oldular ! Herşeyin küçüğü daha bir sevilirmiş ya bunların da minikleri tabiki daha çok seviliyor. Gerçi sevmenize izin yok o ayrı. Uzaktan gözlerinizle seviniz. Zaten 1 mt yaklaşsam anne-babaları hemen ağızlarını açıp gagalarıyla "ısırırım seniiiii" der gibi beni korkutmaya çalışıyorlardı. Hatta otelin köpeği zavallı Karabaş bile bir tanesinin saldırısı ile günlük nasibini almış oldu.


2. gün otelde kahvaltı yapmadık çünkü bir an evvel meşhur kahvaltı salonu Bak Hele Bak'a gitmemiz gerekiyordu. Önceki yazımda bahsettiğim gibi bu kahvaltı salonunu Sütçü Fevziden daha çok beğendim. Van'a giderken İlke'nin (annemin de) en çok sevdiği çiçek olan gelincik tarlasını görünce durmadan edemedik. Nerdeyse 20 dk burada fotoğraf çektik. İlk başta yılan çıkar korkusuyla zıp zıp koşarak girdiğim tarladan fotoğraf çekmek için sürünerek çıktım. (Yalandan korkmam yılandan korktuğum kadar !) Alttaki fotoğtafta tarlanın ilerisinde otlayan inekleri görebilirsiniz.



Bu arada bol bol inek ve öküz görüyorsunuz zaten. Cüsseleri kadar şirin bu hayvanlara o pis kokuları olmasa sarılasınız geliyor ( yani benim çok sarılasım geldi) Bu arkadaş saçlarını ortadan 2 ye ayırmış , pek yakışıklı olmuş :)




Gelinciklere karşı koymak zordu ama karnımızdaki ziller de susmuyordu. Yine düştük yollara ve Yusuf Konak'ın kahvaltı salonunda donattık sofrayı.


Bu sofranın henüz yeni donatılmış görüntüsü. Aceleyle çekilen fotoğraf sonrası yemeğe dalınır ve en ufak bir lezzet ziyan edilmez. Hepsi doğal olduğu için de çok leziz. Daha önce de dediğim gibi burada yediğim yumurtalı kavurma muhteşemdi!


Kahvaltı sonrası hemen Van kalesine doğru yola çıktı. Vakit nakittir daha gidilecek yerler vardı. Van Kalesi beklediğimden daha büyüktü (Biraz Mardin kalesini andırıyor) Buradan manzara süper. Denizin rengi öyle güzelki.. pardon gölün rengi :) Oturup birkaç poz çekmeden / çekinmeden yapamıyorsunuz.



Diyar- Ömer- Samet


Gelen turistlere "her dilden anlatırım abi, japonca bile" diyerek biraz da yapışarak harçlıklarını çıkaran küçükler. Hepsinin maddi durumları bozuk. ( Biz İlke ile kitap -kırtasiye yardımı göndermeyi planlıyoruz katılmak isterseniz bilgi verebilirsiniz) Her ne kadar yapışma kısmı can sıkıcı olsa da bir süre sonra bu miniklere alışıp eğlenceli bir sohbete dalıyorsunuz. Ama imkansızlıklar maalesef çocukları biraz kaba olacak ama yüzsüzleştirmeye başlamış. Yine de elimizden geldiğinde her gittiğimiz yerde onlara harçlık verdik. İlke'nin muhteşem fikri de bu tarz yerlere giderken bisküvi gofret süt gibi yiyecekleri yanınızda bulundurmak ve para yerine bunlardan vermek. Çok akıllıca ! 3 minik rehber ile başladığınız turunuz bir süre sonra böyle bir ordu ile sonlanabilir :)


Van Kalesi sonrası Van'ın güneyine doğru Akdamar adası motorlarına bineceğimiz Edremit'e doğru yol aldık. Burada arabanızı rahatça ve ücretsiz bırakabileceğiniz tesisler mevcut. Sadece 3 TL ye adaya gidiş -dönüş motor ücreti ödüyorsunuz. Yaklaşık yarım saatlik bir deniz yolculuğu ve manzara yine muhteşem!



Akdamar adası sanırım Van deyince akla gelen ilk yerlerden birisi. Adada bulunan kilisenin bu bölgenin ilk kilisesi olduğu ve yakında haftanın 1 günü ibadete açılacağı söyleniyor. Aslında adanın kendisinden çok manzarası çok güzel. Gölün ortasında böyle bir adacığın olması da ilginç tabii. Bu arada adada elektrik yok ( dondurma da yok) ama çay veya su içebileceğiniz abur cubur alınabilecek bir kafe mevcut. Sizi bırakan motor 1-1.5 saat sonra geri gelip sizi anakaraya geri götürüyor.
Döndüğümüzde karnımız o kadar açtı ki , Alper'in sabahtan beri sayıkladığı Anatolia Restaurana kendimizi zor attık. Nerde ne yenilir kitabından yola çıkarak bulduğumuz restauran (Alperle İlkenin kitabı) şıklık değil lezzet bekleyenler için güzel bir tercih. Kaburga yediğimiz bu mekanın salatası da bir o kadar lezzetli idi. Bu arada porsiyonlar biraz küçük aklınızda olsun.


Göl manzarası eşliğinde bu lezzetli yemekten sonra çok geç kalmadan Van'ın merkezindeki kaçakçılar çarşısına gittik. Burada İran'dan gelen çok sayıda kaçak mal bulabiliyorsunuz. Bizim daha çok ilgimizi takılar çekti. Tabiiki kendimize birkaç elmaz zümrüt ve yakut almadan çıkmadık :) Çıktığımızda hava kararmıştı ve acilen otele dönmemiz gerekiyordu. Hava kararınca köyün girişini bulmak biraz zor oluyordu da :)


Tok olduğumuz halde Kemal Abinin oğlu Ahmet'in lezzetli yemeklerinden de atıştırmadan uyumaya gönlümüz el vermedi. Bir güzel gün de burada bitiverdi.

Devamı sonra...

( Bir sonraki yazıda (3. gün ) Tendürek , Doğu Bayazıt ,İshakpaşa Sarayı ve Ağrı yolcuğumuzu anlatacağım )

3 yorum:

DiLsAd dedi ki...

yaaa harikaa kuzimooooooooo:D çok eğlenmişsiniz belliii bende çok gidip görmek istiyorum ama şu anda izin yok ilerleyen aylarda inşallahhhhhhhhhhhhhhhhh:D

Bero dedi ki...

Doğu'da hiçbir yeri görmediğim için çok üzgünüm şu anda. Aslında ne varsa bizim ülkemizde var, öncelikle ülkemizi tanımalıyız (biraz ögretmen edası oldu ama öyle :))

Nesobaby dedi ki...

Bero mi :)) çok alemsin
Evet kesinlikle ülkemizin çok güzel görülmesi gereken yerleri var. Avrupa'da medeniyet var ama böyle bir doğa da yok maalesef çoğu ülkede. Kıymetini bilmek lazım , turizmcilerin gidip buralarda yatırım yapması lazım. Ben küçükken de birçok yeri gezip gördüm ailemle. Halen de geziyoruz görmediğimiz yerleri. Mesela Mardin Midyat Hasankeyf, özellikle tavsiye ederim gitmediysen. Ben bir de Antakya 'yı merak ediyorum görmedim henüz. Yemekleri de çok güzelmiş. Rize'li olduğum için Karadenizi de biliyorum :) Yani sadece yurtdışı gezdiğimizi sanıp laf edenler var da niyeyse açıklama ihtiyacı duydum :)