29 Haziran 2010 Salı

Van Tatilinin Devamı...İshak Paşa Sarayı

Yarım kalan işleri sevmiyorum , her ne kadar üzerinden 1 aydan fazla da geçse Van tatilimin anlatımını tamamlamalıyım diye günlerdir içim içimi yiyor. Bakınız ne kadar sorumlu bir blogger'ım. Aslında görüyorum blogger arkadaşlar yazıyor sürekli aaa benim neyim eksik ? Vakitsizlikse vakit bol ama inanın 1 haftadır öksürmekten canım çıktı. Yakında ciğerleri masaya fırlatıp rahatlayacağım. Neymiş? Faranjit olmuşum. Bir dolu ilaçla dolanıyorum. Bugün hem kendimi daha iyi hissediyorum hem de bugün işyerindeki seminerin konuğu Saffet Emre Tonguç'tu. Profesyonel olarak rehberlik yapan ve gezi rehberi sahibi Saffet beyin konuşması sonrası geldiğim gazla haydi şu yazımı bitireyim daha anlatacağım yeni seyahatlar var dedim...işte yine klavyenin başındayım :)

Van'daki 3. günümüzde yineee erkenden uyanıp yollara düştük. İstikamet Ağrı dağıydı ama biz yollarda Tendürek'in ve yıllar önce püsküren lavlarının donmasıyla oluşan garip görüntülü kayalarının etkisinde kaldık. Aslında Yüzüklerin Efendisinin sahnelerini andıran bu bölgede bence filmin çekimleri de yapılabilirmiş. Biz kayaların üstünde fotoğraf çektirirken nedendir bilinmez merhaba yerine "Hellooo" diyen çoban arkadaşlar da koyunlarıyla yanımızdan geçiyordu. Ama benim koyunlardan çok minik keçiler ilgimi çekiyordu :))

Bu aralar acaba veteriner mi olsam diyorum? İnsanlarda bulamadığım sevgi ve şevkati sanırım hayvanlarda buldum. Özellikle küçük yeni doğmuş olanları çoook seviyorum !! :)
Doğu Bayazıt'a yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan ve 2 jandarma kontrolünden sonra vardık. Benim gibi bir sarışını :P arabada görünce tabi hemen geçebilirsiniz dedi jandarma abiler ;) Bu güvenlik kontrolünün sınıra o kadar yakın olduğumuzu farkedince gerekli olduğunu düşünmeye başladım. Gerçekten çok yakındık, düşünün gözetleme kuleleri görünüyordu. İran sınırına bu kadar yakınken de İran'dan gelen karpuzları ve kaçak ürünleri de yine burada bol bol görebiliyorsunuz. Doğu Bayazıt'ın içinden geçip İshak Paşa sarayına doğru ilerlerken manzaradan hemen etkilenmeye başlıyorsunuz. Aklınızdan da şu geçiyor " Bu adamlar deli mi gidip dağın tepesine saray yapmışlar? " Bir rivayete göre Rusya'dan gelen bir elçi önce İshak Paşa sarayında dinlenir daha sonra da Topkapı Sarayına gidip hükümdarın karşısına geçer. Hükümdar'a İshak Paşa sarayının güzelliğini hatta Topkapı'dan bile daha çok beğendiğini ifade eder. Bu duruma çok sinirlenen Osmanlı hükümdarı ( hangisi olduğunu unuttum da :) İshak Paşa'yı başka bir memlekete sürer. Tabi biz paşalarımıza sahip çıkmazsak olacağı bu. Ruslar da gelip buraları istila edip görkemli altın kaplamalı kocaman saray kapısını alıp memleketlerine kaçırırlar. Avrupa'da gezipte memleketimin tarihi yerleri için üzüldüğüm çok oldu. Adamlar öyle bir sahip çıkıp tanıtım ve görsellikte o kadar başarılılar ki biz maalesef elimizdeki tarihi eserleri hep çaldırıp sonra da neden gelişemiyoruz memleketimizi kimse tanımıyor diye üzülüyoruz. Örneğin bugün öğrendiğim bir bilgiye göre Bergama'daki antik kentte kocaman bir tarihi eser ( fotooğrafını gördüm de gerçekten kocaman) vakti zamanında Almanlara " Aman siz taşları alın da altın gümüş çıkarsa bize bırakırsınız" diye Almanlara kaptırılmış. Bu durum gerçekten içler acısı.

Devlet babaya biraz benden sitemden sonra konumuza devam edelim ( bir başlarsam duramayacağım daha çok sitem var maalesef) İshak Paşa sarayı tahminimden çok daha büyük çıktı. İçerisinde hamam , zindanlar , camii , konuk karşılama odası vs. herbirşeyi var. Üzeri eskiden metal bir çatı ile kapalı iken şimdi cam bir çatı ile kapatılmış, dışardaki ışık aynen içeriyi aydınlatmış ( neden ülkemizdeki tarihi eserlerin hep çatısı yıkıktır ve içinde tıpki eskisi gibi mobilyaları ordaki yaşamı daha iyi yansıtan eşyalar yoktur merak etmişimdir ) Burada bir sürü fotoğraf çekme şansımız oldu ama ben şansımı bu şirin yavruları çekmekle değerlendirdim. Av köpeğinin yavrusu da çok şirin oluyormuş :)

Ve tabii doğunun eli yüzü kirlenmiş ama içi temiz kalmış çocukları

Doğu Bayazıt'tan dönerken neyseki biz arabadayken deli gibi dolu yağmaya başladı. Havanın o kadar soğuk olmadığı bir dönemde dolu yağması da biz büyükşehir çocuklarına değişik geldi :) İshakpaşa sarayının olduğu yamaç Ağrı dağına sırtını vermiş. Bunun sebebi eskiden insanların Ağrı'yı uğursuz görmeleriymiş. Biz de Ağrı'ya yüzümüzü dönüp lezzetli bir yemek yedik. Her ne kadar doruk noktayı göremesekte doruk noktasının bulutların üstünde kaldığını bilmek dağın büyüklüğünü tahmin etmemize yetti.

Sonraki yazımda Nemrut Krater gölüne gidip sonra da Ahlat Selçuklu mezarlığını ziyaret edip Ahlat'ı gezeceğiz . Dönüşte Adilcevaz'dan cevizlerimizi alıp otelimize geri döneceğiz.

3 yorum:

Göçebe dedi ki...

Ne yazık ki gittiğim en doğudaki şehir Kayseri. İlk fırsatta Karadeniz, Doğu Anadolu turu yapmayı çok istiyorum.
Bu arada fotoğraflara bayıldım.

Nesobaby dedi ki...

Sağol canım :) Avrupa'dan sonra bu bölgeler insanlara çok değişik geliyor. Bizim ülkemiz zıtlıkların ülkesi. Ama yabancıların da bu çok hoşuna gidiyor. Keşke bizimkilerin de ilgisini çekse ve Mardin Hasankeyf Van Antakya .. gibi daha bir çok görülmesi gereken güzel şehirleri görmeye gitseler ( bodrum çeşme dışında da tatil yapsalar :) Bu arada çektiğim fotoğrafların tamamı için Van'daki 4. günün yazısını bekliyorum. Hepsini ekleyeceğim :) Ciao Bella !

Dışavurum dedi ki...

Nesocum harika bir gezi , notların da öyle.
Anlat , fotoları paylaş , iyice canımız çektir :)